12 Aralık 2010 Pazar

İstanbul Gezisi; STK'lar ve İş Dünyası

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Genç Girişimciler Topluluğu olarak 10 Aralık 2010 da teknik ve kültürel bir gezi kapsamında üniversitemizin her biriminden öğrencinin olduğu 29 kişilik bir ekiple yola koyulduk.

Yolculuk esnasında hemen hemen her gezide olduğu gibi şarkılar,şiirler,alkışlar eşliğinde bir zaman dilimi yaşadık ve sonrasında yavaş yavaş uyku moduna geçerek dinlenmeye çekildik.Tabi ki Yunus Emre AYDOĞDU ‘nun  Zeki MÜREN ‘i  takliden söylediği şarkılar ve Anadolu rockını örneklemesi ne kadar muhteşemdiyse Erkan BİLGİN arkadaşımızın da ‘’Fatma’’ şiiri o derece derinlikli ve mesaj doluydu.

Sabah saatlerinde İstanbul’a ulaşmıştık.Müthiş bir trafik,karla karışık yağmur… vs. 

İlk olarak, Yerleşke 2023 Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sn.Suat TURGUT’un boğazda organize ettiği müthiş bir kahvaltıya katıldık hemen akabinde Yerleşke2023 Dergisinin ofisinde bir saat kadar Suat Bey ile  tarihi değerlerimizden,Çanakkale’den,2023 lü yıllar ve Türkiye ‘den, gençlik üzerine sohbetten sonra AKUT merkeze doğru hareket ettik.

AKUT ta bizleri karşılayan tabi ki Sn.Ali Nasuh MAHRUKİ idi. Ön bir sohbet ve etrafı gözlemlemeden sonra yukarıda ki toplantı salonuna geçtik.Sn.MAHRUKİ ile AKUT hakkında,sosyal sorumluk hakkında ve liderlik modelleri hakkında çok güzel bir beraberlik yaşadık.’’İyi lider ancak iyi bir ekiple olur’’ , ‘’ Tek adam liderlik modeli 20. yy. modeliydi, 21.yy. ‘’her seviyede liderlik modeli’’ ni uygulayanların yüzyılı olacaktır’’ , ‘’ Lider tüm yönetim kademelerini özümseyerek hareket etmelidir’’ gibi öenemli mesajların muhtevalarından bahsedip karşılıklı hediyeleşerek AKUT tan ayrıldık

Bir sonraki durağımız Genç MÜSİAD ailesiydi.Aileyi temsilen başkan yardımcıları,gençlik kurul koordinatörü,yönetim kurul üyeleri bizleri karşıladı.Bizler için hazırlanmış toplantı salonuna geçtikten sonra kısa bir tanışma gerçekleştirip hızlı bir şekilde sohbetimize,sorularımıza devam ettik.
Sohbet de  Genç MÜSİAD ne yapar? Ne amaçlar? Faydası nedir? Öğrenci Genç MÜSİAD arasındaki ilişkiler ? Türkiye ekonomisinin genel durumu? Sektörler ve sektörel bakışlar? Hakkında çok önemli bir toplantı icra ettik.Toplantı da  ‘’ İnsanlar 30 yaşına kadar diplomalarıyla,30 yaşından sonra da ilişkileriyle iş yapar’’ ,  ‘’Kalitenin ispatı yoktur’’ , ‘’ En iyi insan,en faydalı olandır’’ gibi bir çok mesaj ve bu mesajların derinliğini dinleme,öğrenme fırsatımız oldu.İş yaşamında sadece bir kartvizit ile neler yapıldığını,neler yapılacağının örneklerini gördük.
Çevre edinmenin,farklı kişilerle diyalog geliştirmenin mesajlarını aldıktan sonra bir sonraki ziyaretimize,İBB Gençlik Meclisi ne gitmek için yola koyulduk.

Bir ara otobüsteyken  sıkılan kimse var mı diye arkadaşlarımın genel durumuna göz attım ama tüm arkadaşlarım kendilerine yakışan bir örnek içinde oralı bile değildi.Hem de  yoğun geçen görüşmeler içinde acıkmalarına,üşümelerine rağmen .

Bir ara kendimce düşündüm ‘’nasıl her ülkenin,milletin kendine ait bir dili varsa her sektöründe kendine ait bir dili,bir rajonu var’’ dedim.Geziye gelmeden bir gün önce üniversitemize konuşmacı olarak gelen Vodera Bilişim in CEO su  Sn. Ömer Ekinci ‘nin biz öğrencilere tavsiye ettiği bir çok şeyi bir gün sonra yaşamanın ne kadar anlamlı olduğunu gördüm.Sn Ekinci ‘’kişisel markanızı geliştirin,kendinize ait bir kartvizitiniz,bir blog sayfanız olsun kimin hangi fırsatı getireceği  belli olmaz ‘’ demesi nasıl kulaklarımda çınlıyorsa bu örnekleri yaşamak da  o derece gözlerimin önünde duruyor.
 
Nihayet son görüşmemiz olan İBB Gençlik Merkezinde bizleri Cumhur İlter ve Bilge Fındık karşıladı.İstanbul öğrenci klupleri platformu hakkında ortak projeler geliştirme hayata geçirme hakkında çeşitli konulardan bahsedip karşılıklı sorularla görüşmelerimizi tamamlamış olduk.

Akşam  saatlerinde Taksim’e geçtik.Gece  00:00 da Çanakkale’ye dönmek için tekrar bir araya geldik.Yorgun,bitkin,halsiz,donmuş bir vaziyette  yarı uyku yarı uyanık bir yolculukla kazasız belasız  üniversitemize dönmüş olduk.

Umarım hepimiz için faydalı olmuştur.


Sevgiyle,


Bekir YILDIRIM

10 Kasım 2010 Çarşamba

8 Kasım 2010 Çanakkale Yaşam Gazetesi'nde Yayınlanan Röportajım


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 2010-2011 eğitim ve öğretim yılı faaliyet dönemi Genç Girişimciler Topluluğu Genel Başkanı olarak Yaşam Gazetesi ile yapmış olduğum röportajı sizlerle paylaşıyorum.Bu bağlamda şahsıma,Sn Akademik Danışmanımıza ve ÇOMÜ Genç Girişimciler Topluluğuna bu fırsatı veren Yaşam Gazetesi ailesine ve Naciye KURT'a teşekkür ederim.
                                                                                                                                                              
Sizi Kısaca Tanıyabilir miyiz?
1988 yılında Adana’da dünyaya geldim.İlk ve orta öğrenimimi Adana’da tamamladım . 2007 yılında Çanakkale Onsekiz Mart üniveristesi Biga İ.İ.B.F İşletme bölümünü kazandım.Şuanda eğitimime son sınıf bir öğrenci olarak devam ediyorum. Lisans eğitimim süresince sosyal sorumluluk projelerinde ve gelecekte hayalini kurduğum alanlarla alakalı çeşitli topluluklarda aktif olarak görev alan biriyim. Hayal etmenin, üretmenin, projelendirmenin ve nihayetinde de eyleme geçmenin tadını çıkarmaya çalışan bir gencim.

GGT’nin İçerisinde kaç yıldan bu yana yer alıyorsunuz?
Genç Girişimciler Topluluğu ile tanışmam 2008-2009 eğitim ve öğretim yılı faaliyet döneminde gerçekleşti.Yani üç yıldır aktif olarak topluluk içerisinde yer almaktayım.

GGT’de şu andaki Göreviniz nedir?
2008-2009 yılında Biga Genç Girişimciler Topluluğu başkanlığını , 2009-2010 yılında Biga Genç Girişimciler Topluluğu’nun danışma kurul başkanlığını icra ettim . Bu yıl da , 2010-2011 yılı Genç Girişimciler Topluluğu’nun Genel Başkanlığını yürütmekteyim.

GGT’nin tanımı yapar mısınız?
Daha iyi bir Türkiye , daha iyi bir gelecek , daha iyi bir gençlik düşüncesiyle üniversite öğrencileri arasında sinerji oluşturarak girişimcilik ruhunu taşıyan bireyleri bir araya toplayan ‘’tüketen değil,üreten’’ , ‘’iş arayan değil,iş kuran ‘’ adayların olduğu bir eylem topluluğudur, kısaca .

GGT’nin diğer topluluklarından farkı ve özelliği nedir?
Topluluk olarak Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde tüm ilçelerde,merkez fakülte,MYO ve yüksek okullarda başkanlıkları bulunan kurumsal bir yapı içerisinde olmamız. Yani diğer topluluklar gibi tek bir başkanı ve yönetim kurulu olan bir topluluk değil de yirmibeş başkanı ve her başkanın ayrı ayrı yönetimi olan geniş,aktif,üretken,sorumluluk bilinci yüksek,risk almaktan çekinmeyen entelektüel bir aile olmamızdır. Yine , her üyemizin kendini topluluk bünyesinde rahatlıkla konumlandırması,düşündüklerini,hayallerini rahatlıkla hayata geçirebilecek bir ortamın olmasıdır , diyebiliriz.

Genel Başkan olduğunuzdan bu yana gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerden bahseder misiniz?
Şöyle söyleyim , 25 Eylül 2010 Cumartesi günü topluluk olarak 2010-2011 eğitim ve öğretim yılı faaliyet döneminin açılışını yaptık. Açılış toplantımıza üniversitemizin değerli rektörü Prof. Ali Akdemir’i davet ederek girişimcilik üzerine önemli bilgileri alma fırsatımız oldu. Entelektüel gelişim ile girişimcilik yolculuğu projesi kapsamında Biga Belediye Başkanı Sn Mehmet Özkan’ı toplantımızda ağırlayarak bilgi ve birikimlerinden yararlandık.Her hafta düzenli olarak Yerel Girişimcileri Ziyaret projesi kapsamında Çanakkale’li işletme sahipleriyle buluşarak teoride öğrendiklerimizi pratikte görme fırsatımız oldu. 13-14-15 Ekim 2010 tarihlerinde İlçe ziyaretlerinde bulunarak üyelerimizle bir araya gelip girişimcilik üzerine toplantılar yaptık.16 Ekim 2010 tarihinde ‘’Bireysel Kariyer Planlama’’ konulu seminer organize ederek 813 kişiyi Troia Kültür Merkezinde bir araya getirdik.Artı olarak geçen senelerde ulusal çapta ‘’ Ulusal Kadın Girişimcilik Günleri’’ ve ‘’ Ulusal Üniversiteli Genç Girişimciler Zirvesi ’’ gibi önemli projeleri hayata geçirdik.

Bu topluluk da yer almak size ve topluluk da yer alan öğrencilere neler kazandırıyor, ya da kazandıracak?
Öğrencilik salt okula gitmek ya da derslerden başarılı olmak değildir.Bireyler sosyal öğrenmelerine de katkı sunmalıdır. Mesela topluluklar , sorumluluk bilincinin,takım çalışmasının gelişmesine , yeni insanlarla tanışarak diyalogların güçlenmesine, kişilerin kendilerine ve ekiplerine liderlik yaparak kabiliyetlerinin artmasına,değişik projeleri hayata geçirirken gerekli olan kaynak bulma girişimlerini yaparak finansal düşünce ve kabiliyetlerinin gelişmesine ve belki de en önemlisi mezun olduktan sonra ulaşabilecekleri , kullanabilecekleri iletişim ağına sahip olmaları biz öğrenciler için çok önemli bir durumdur. Bu nedenle topluluklar hem kişisel gelişim hem de kariyer gelişimi için çok önemlidir.

Geleceğe yönelik plan ve hedeflerin nelerdir ? Paylaşabilir misin?
Her birey gibi benimde ileriye yönelik hedef ve planlarım var tabiî ki ama bunları hayatımda belirli bir düzene koymadan söylemenin,ifade etmenin bir anlam ifade edeceğini düşünmüyorum.Ama şunu söyleyebilirim ki İş dünyasında katma değer oluşturup en iyisini yapmaya çalışmak hedefimdir diyebilirim.

2010-2011 eğitim öğretim yılı içerisinde diğer yapacağınız faaliyetlerin ana başlıklarıyla anlatır mısınız?
Girişimcilik,Liderlik,Kişisel Gelişim üzerine çeşitli seminerler yapacağız. İş dünyasının duayenlerini üniversitemizde toplayarak Girişimcilik Zirvelerine devam edeceğiz. Önemli şirketlere,fabrikalara teknik geziler düzenleyeceğiz. İş adamlarını ziyaret edeceğiz.Üniversite gençliğini Cumhuriyetimizin Yüzüncü yılı olan 2023’e hazırlayacak geleneksel bir çalıştayı,sempozyumu hayata geçireceğiz. Genel olarak bunlar.

Son olarak topluluğunuz adına ve girişimcilik üzerine söylemek istedikleriniz nelerdir?
Ülkemiz için yapısal sorun haline gelen işsizlik karşısında girişimcilik ve girişimcilik ruhunu yaymak , gerekli yerlerde de teşvik etmek gerektiği düşüncesindeyim.Sonuçta girişimcilik bir yol açmaktır. Topluluğum adına da sadece üniversite topluluğu olarak hareket etmekten ziyade şehir ile bütünleşmiş bir görüntü içinde faaliyet göstermenin daha yararlı olacağı kanaatinde olduğumu belirtmek isterim.Bu nedenle şehir halkının bu görüşümü dikkate alacağını ümit etmekteyim.


Röportaj: Naciye Kurt

Teşekkürler,

Bekir YILDIRIM
ebekiryildirim@gmail.com

3 Ekim 2010 Pazar

Girişimciliğin Dönemsel Olarak Gelişiminde Türkiye

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin önem vermesi gereken kurtuluş projelerinden bir tanesidir , girişimcilik .
Ülkemiz tarihine baktığımızda girişimcilik kavramının dillendirilmesi veya girişimcilerin desteklenmesi belli dönemlerde gün yüzüne çıkmış ve 1980 yılından itibaren de giderek önemini arttırmaya devam etmiştir.

İlk defa 1923 yılının Şubat ayında İzmir iktisat kongresinde Türk ve Müslüman iş adamlarının desteklenmesinden bahsedilmiştir. Daha sonra ki süreçte özellikle , 1929 dünya ekonomik buhranıyla beraber Türkiye devletçilik modeliyle devam etmiş klasik liberal paradigma dediğimiz düşünce yapısı kırılmıştır.

1950 – 1960 Menderes hükümetleri döneminde devletçilik yapısı biraz aşılmaya çalışılmış ve kısmi liberalleşme sürecine girilen adımların atılmasıyla girişimciler biraz biraz kendini göstermeye başlamıştı . Ama yinede potansiyellerini gösterme noktasında verimli olamamışlardı . Çünkü rekabet engelinin olması , dövize bakışın olumsuz olması , içine kapanık kendi kendine yeten bir görüntünün, düşüncenin hakim olması girişimcileri ve iş adamlarını etkileyen unsurlardı .Hatta 1950’li yıllarda dönemin Cumhur Reisi ‘’adi Afrika ülkelerinin bile kabul etmediği yabancı sermayeyi biz mi ülkemize sokacağız ‘’ diye bir cümleyi rahatlıkla söyleyebilmişti .

Daha sonra ki süreçte ülkemiz tarihinin çeşitli badireleri ve bunun yanında dünya konjonktürünün dalgalanmaları , krizleri iş dünyasını dolayısıyla da girişimcileri etkileyen olumsuz unsurlar arasında yer almıştır.

Tarihi 24 Ocak 1980 kararlarıyla beraber Türkiye hızlı değişim ve dönüşüm kararları almaya başlamış Türkiye ekonomisi 1980’li yıllarda giderek felsefesini ve yapısını değiştirmiştir.İthalata dayalı ekonomi modelinden ihracata dayalı ekonomi modeline hızla geçmiş dünya sistemine kendini entegre etmeye başlamıştır. Yani şuanda da ekonomimizde var olan serbest piyasa ekonomisi uygulanmaya başlanmıştır.Doğal olarak girişimcilerimiz dış dünyaya açılan pencereyle dünya pazarıyla tanışmaya başlamıştır. Hatta o dönemler için TOBB Başkanı Sn M.Rıfat Hisarcıklıoğlu ‘’ 1980’lerde bir adam geldi bize , dünyaya açılın, satışlar yapın dedi. Biz de ne satacağız dedik . Hiçbir şeyimiz yok ne satacağız dediğimizde anlayamadık o zaman . 3 milyar dolar ihracatı 2008 de 132 milyar dolara çıkardık .Bunları müteşebbislerimiz sayesinde gerçekleştirdik . ‘’ demiştir .

Günümüz Türkiye’sine geldiğimizde eskiye nispeten okullarda,üniversitelerde,iş dünyasında girişimcilik üzerine önemli konuşmaların,desteklerin,kavramların ne kadar ihtiyaç olduğu görülmektedir.Başlı başına girişimcilik ruhunun bile ülke için önemli olduğu dillendirilmektedir.

Çünkü , ülkemizdeki var olan 3 milyon işsiz insanı düşündüğümüzde ve bunlara ek olarak her yıl 750 bin kişinin katıldığını hesap ettiğimizde girişimciliğin önemini bir kez daha göreceğizdir.

İş arayan değil , iş kuran bireyler yetiştiğinde istihdam alanları oluşacak , işsizlik azalacak , refah seviyesi yükselecek , zenginlik artacak aksi bir durum olmaya devam ettiğinde Türkiye gelişmekte olan ülkelerin kronik sorunu haline gelen yüksek enflasyon , işsizlik ve bunların yol açtığı toplumsal sorunlarla boğuşmaya devam ederek merkezi güç olma konumuna geçişini ertelemeye devam edecektir.



Sevgiler ,



Bekir YILDIRM
    04.10.10

11 Eylül 2010 Cumartesi

Hangi s!stem ?

Ülkemiz konjonktürünü ve yetişme koşullarını düşündüğümüzde belli bir sistemin içinde bir hayat görürüz.

Öncelikle daha iyi bir gelecek , daha iyi bir Türkiye sevdasıyla sorunsuz , paylaşımcı ve katılımcı bir dünya düzenini savunan doğru bildikleri ideolojiler etrafında gelişim göstermek isteyenleri görürüz. Yani kendileri için , ülkeleri için ve dünya için idealleri ve fikirleri olan insanları . Varoluş sebeplerini , sahip oldukları değerlerini , inançlarını bir amaç için görenleri.

Hatta bu kişilerin büyük bir kısmı her şeyleriyle kendilerini inandıkları düşüncelere adamışlardır . Bunların fikirleri yanlış ya da doğru olabilir ama bu uğurda yaşamaktan çekinmemişlerdir .

Diğer noktada da günlük hayatın içinde yuvarlanıp giden bir amacı , hedefi , ideali olmayan yalnızca kendi menfaatları doğrultusunda bencil bir yaşamı savunanları görürüz. Esasen böyleleri , yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyorlardır , King ‘in dediği gibi .

Bu mahiyet te , geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurup gelecek projeksiyonuna yansıttığımızda tarih , değerleri uğruna yaşamlarını sonlandıranları hep saygı ile anmıştır.Tarih , sayfalarının en güzel kısımlarında onları göstermiştir.

King , ‘’ haklarımız ‘’ demişti . Gandhi ‘’ özgürlük , bağımsızlık ‘’ demişti . Çanakkale de Seyit Onbaşı ‘’ Vatanım , değerlerim , inancım ‘’ demişti . Hepside bir şeyler uğruna koşmuşlardı . Nihayetinde de hiç kimse böylelerini unutmadı ve hep hayırla yad etti .


Şimdi kendimize soralım . Biz ne için yaşıyoruz ? Bir hedefimiz gayemiz var mı?  Şayet bir yanıt veremiyorsak lütfen yaşayıp yaşamadığımızı tekrar sorgulayalım .


Bu nedenle , hangi sistemin içinde yer aldığımıza iyi bakmalıyız .Bunu da kendi tanımlarımız içinde değerlendirmeliyiz.


Sevgiyle ,


Bekir  Yıldırım
  11.09.10

12 Ağustos 2010 Perşembe

Ölüm Üzerine

Ölüm dediğimiz ansızın çalar kapımızı ‘’ hadi bakalım sıra senin ‘’ diyerek kişiyi bir yolculuktan diğer bir yolculuğa götürür. İlk yolculuk anne karnından dünyaya merhaba ile başlar ve toprağa girene kadar devam eder . İkinci yolculuk toprağa girdikten sonra sonu olmayan bir yolculuğun başlangıcı olur .Birinci yolculuğun artıları ya da eksileri ikinci yolculuk için belirleyici olur . Eğer ki geçmişe dönüp eyvah , off , demiyorsak rahat bir nefes alabiliriz. Çünkü sonu olmayan yani ebet olan yolculuk için gerekeni yapmışızdır demektir. Bu nedenle anlık yaşamaktan ziyade hayata vizyoner bakmak daha elzemdir.

Ölüm (mevt) dediğimiz kesinlikle bir ceza değildir . Sevkiyattır , kurtuluştur , acizlikten çaresizlikten de kurtulmaktır . Önemli olan kişinin kendisini bu duruma hazırlamasıdır. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki ‘’ her canlı ölümü tadacaktır ‘’ lakin biz insanlar dünyaya kalıcı yerimiz diye bakarız .Önümüzden terhis olanlara bakarak yinede kendimizi kandırmaya çalışırız.

Kimler toprağın altına girmedi ki ; zengini mi? Profesörü mü ? fakiri mi? Ya da peygamberi mi? Hepsi ama hepsi bu yolculuğun birer parçası oldu ve herkes musalla taşına yattı . Günü , zamanı geldiğinde akrep ve yelkovan bizi gösterdiğin de bizde gideceğiz , gireceğiz .

Öyle ki azar azar alışmalı insan ölüme . Daha çok cenazelere , kabristanlara ayağımızı alıştırmalı , düşüncelerimizi , yaşantımızı biraz da ölüme göre ayarlamalı .


Ölüm hepimiz için . Yararımız , faydamız için . Allah herkese hayırlı ömür ve hayırlı ölüm nasip etsin .


Bekir Yıldırım
   29.07. 10

Yarınlara Dair

İnsan hayatının ayrılmaz parçasıdır , yarınlar . Sevinçler kadar acılar da , umutlar kadar korkular da hep yarınlara yapılır . Yarınlar ne müthiş bir sihir ki insan zihnini bu kadar meşgul eder ve kişilere can katar , hayat verir .

Düşünün ki kötü bir sürecin baş karekterisiniz zannedersiniz ki bir ömür böyle geçecek sıkıntılar sitresler sizi yiyip bitirecek lakin yarınlara sarılmak , zamanı tutmaya çalışmak insanı sıcacık sarıyor ve tutuyor , ‘’ Bekle , sabret , umudunu kaybetme ‘’ diyecek bir ışık yakacak .

Allah kuluna kaldıramayacağı yük vermez Bu düşünceyi her daim icra etmeli . Zaten bir şey insanı öldürmüyorsa güçlendiriyor demektir .Madem beşeriz o zaman var olduğumuz sürece öğrenmeye , düşmeye kalkmaya , sevinmeye , umut beslemeye devam edeceğiz .


Sonuç olarak bizler için dayanak noktası olan gelecek insan için bir rahatlama birimidir.

Tadını çıkaralım.



Bekir Yıldırım
   03.08.10

9 Temmuz 2010 Cuma

Pazarlama Üzerine

Üretimden önce başlayan ve yine üretimden sonra da devam eden müşteri istek ve ihtiyaçlarını nihai kişiye ulaştırma sürecidir pazarlama .

Lakin pazarlama dediğimiz durum sadece , iş dünyası için var olan bir şey olmamalı. Çünkü insanın olduğu her yerde olan bir olgudur.İnsan ilişkilerin de , STK’lar da , ticarette ya da aklınıza gelebilecek her durumda pazarlama yapılabilir.

Bir ürünü sunmak kadar bir tanışma esnasında bile pazarlama vardır.

Ama şuan bizim için önemli olan iş dünyasında ki içieriğidir.

Şirketlerin omurgası niteliğinde olan pazarlamanın önemi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Düşünün ki elinizdeki bir ürünü nereye , nasıl , ne şekilde sunacağınızı , satacağınızı bilmiyorsanız yaptıklarınız hiçbir şey ifade etmiyordur.

Peki sadece ürünler mi pazarlanır ?

Salt ürünleri pazarlamak kısa vadeli hareket ettiğimizin bir göstergesi olur. Şirketler , kurumlar ürünlerinin yanında hizmetlerini , kalitelerini , farklı olan özelliklerini de pazarlar, bu durumda da kendi konumlandırmalarını şekillendirirler.

Çünkü her geçen zaman inovatif olarak ilerlemektedir. Klasik , geleneksel stratejilerle yol almak karınca hızından öteye götürmeyecektir.

Hangi çatı altında olursak olalım pazarlamanın büyüsünden yararlanmamak , stratejilerinden uzak kalmak düşünülemez. Çünkü piyasada uzun soluklu olmak , farklı olmak , rekabet edebilmek için olmazsa olmazdır pazarlama.




Bekir Yıldırım

05.07.10

23 Haziran 2010 Çarşamba

Profesyonel İş Hayatı ve Hazırlık

Kariyer düşünen bir çok insan üniversite eğitimi süresince pratikten ziyade teoriyle iştigal olmak durumundadır.Edinilen bilgiler kitabi bilgiler olup sahadan , piyasadan bambaşka olan biraz sevimli , pembe tablo mahiyetindedir.Aslında profesyonel hayatın bir süreç olduğunu düşünürsek bize sadece bu yolun sonunda ki noktalar gösterilmiş ve anlatılmıştır. Başarmak ,kazanmak , yapmak , etmek hep söylenmiş ama muhtevasının boşluğu bizatihi içine girildiğinde görülmüştür.

Peki biz öğrenciler mezuniyet sonrası iş dünyasının ya da gerçek hayatın hangi birimine hazırlanıyoruz ?

Birbirinden kopuk , yakın gibi görünen ama esasında tam tersi olan bir resmi görüyoruz.

Ne kadar yeterlidir bilemiyorum ama yine de bunları yapmakta yarar olacağı kanaatindeyim ;

--- Eğitim ve öğretim hayatı süresince profesyonel insanlara azami ölçüde yakın olmalı .

--- Çok sayıda seminer , panel , konferans takip edilmeli .

--- Teoriyi prtikte görmek için mutlaka stajlar yapılmalı , iş deneyimlerine sahip olunmalı .

--- Penbe tablonun dışında gerçeklerle yüzleşmeye hazır konumda olmalı , cesurca sorgulamalar yapmalı .


Bu mahiyet de iş alemi kesinlikle hataya yer bırakmıyor.İleride oluşabilecek engelleri rahatlıkla atlamak , belirsiz durumlarda ‘ ne yapacağını ‘ bilen bir anlayış yakalamak için yukarıda ifade etmiş olduğum noktalara dikkat etmeliyiz. Aksi durumda yenilgi ya da başarısızlıkla karşılaşmamamız bir şans olur.



Sevgiyle ;


Bekir Yıldırım

  23.06.10

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Sn Murat ESENLİ nin yazısı

Gençler merak ediyor!
...markasizsiniz.com...

Evet, “merak ilmin hocasıdır” derler. Üniversiteli arkadaşlar da gerçekten meraklı ve biraz da kaygılılar tabi ki. Kişisel markalaşmayı, liderliği, koçluğu, iş hayatını, özel hayatta nasıl huzurlu olacaklarını v.s. birçok şeyi merak ediyorlar. Konferans verme konusunda her ne kadar çok tecrübem olmasa da geçen haftalarda iki üniversitede arkadaşlarla bilgi paylaşımında bulundum. Davet edenler de girişimcilik, halkla ilişkiler gibi öğrenci kulüplerindeki aksiyoner arkadaşlar. Azimlerine, koşturmalarına hayran kaldım.

23 Şubat günü Fatih Üniversitesi’nde idim. Zühtü Soylu arkadaşımızın daveti ve tabi ki üniversitedeki Kariyer Planlama Merkezi’nin koordinasyonu ile bu etkinlik gerçekleşti. Anfiyi dolduran meraklı öğrenci ve bazı hocalarımız dinlemeye geldiler sağ olsunlar. Hocalarımızdan biri sordu; “Murat bey bu yazıların bir gün modası geçer mi” diye? Ben de “imkansız” diye cevap verdim. İnsan var olduğu sürece bu yazdıklarımın, anlattıklarımın modası geçmeyecek. Zaten kişisel markalaşma kavramının popüler kültürün malzemesi olmadığını yazılarımda da anlatmaya çalışıyorum.

Diğer bir konferans ise Çanakkale – Biga’da idi. Otobüsle yemyeşil ovaları, bayırları seyrederek gittim. Kısa bir tatil gibi oldu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin İktisadi ve İdari Bilimler Kampüsü Biga’da. Küçük ve şirin bir yer. Öğrenci nüfusu fazla ve bu da şehrin sosyal, ekonomik seviyesini de etkiliyor olumlu anlamda. Bekir Yıldırım arkadaşımızın daveti ile gitmiş oldum. Genç Girişimciler Topluluğu düzenledi organizasyonu. Hasan Gülbay, Emir Bozkurt ve ismini sayamayacağım birçok arkadaş görev almıştı organizasyonda. Ama bir baktım ki, bu üniversite öğrenci kulübü kaynıyor zaten. Sanırım 100’den fazla kulüp varmış. Merak ettim her üniversitede böyle mi diye. “Hayır, bu konularda en girişimci üniversite biziz” dediler. Sayın rektör ve hocalarımız da o kadar çok katkıda bulunuyorlarmış ki. Harika bir organizasyondu. Biga’ya ayak basmamdan tekrar otobüse binene kadar öyle harika bir görev paylaşımı yapmışlardı ki şaşarsınız. Onlarca genç arkadaş sürekli koşturuyorlardı çevremde. Konferans salonunda yüzlerce öğrenciyi görünce heyecanlanmadım değil yani. İki saatten fazla, soru cevap faslı da yaparak konferansı bitirdim. Çok güzel sorular geldi. Umarım faydalı olmuştur.

Hep şunu anlatmaya çalışıyorum. İster lisede olsun, ister üniversitede. Öğrenci arkadaşların bir üst müfredatları olmalı. Girişimlerde bulunmalılar, farklı alanlarda kitaplar okumalı ve kendilerini geliştirmeliler. Entelektüel bilgi seviyelerini geleceğe hazır hale getirmeliler. Ve bu konuda hocalar, danışmanlar yani onlardan daha tecrübeli ve bilgili herkes bu konularda seferber olmalı. Çünkü açlar. Çünkü onların adı talebe, yani talep edecekler. Meraklarını, kaygılarını giderecekler. Geleceğe daha bir ümitle bakacaklar. Her iki üniversitede de öğrenci arkadaşlarla birlikte yemek yedik. O kısa sürede dahi o kadar çok soru sordular ki.

Bu organizasyonları yapanlar ve zaman planları çerçevesinde katılabilenler zaten kişisel markalaşmaya adım atan gençler. Öyle dört yıllık okulu 7 yılda bitirmeyle, sadece arkadaşlarla günü gün edip eğlenmeyle bu işin olmayacağını fark ediyor gençler. Okuyorlar, staj yapıyorlar, yabancı dillerini geliştiriyorlar, etkinliklere katılıyorlar. Öylesine yan gelip yatmıyorlar yani. Bu da bana gurur veriyor. İddia ediyorum. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’ndeki kulüpler ve girişimci öğrencileri gibi sadece 10 üniversitemiz bu şekilde olsa geleceğin Türkiye’si daha umutlu olacaktır. Bakın siyasetten, kategorilerden, ekonomik rekabetten bahsetmiyoruz. İlimden, bilimden, insandan bahsediyoruz.

Son olarak bu iş sadece İstanbul ve Ankara ile olmuyor arkadaşlar. En ücra diyebileceğiniz, vatanın herhangi bir köşesinde kurulmuş bir enstitü dahi olsa oradaki öğrencilerin merakını gidermek, farklı bilgiler sunmak imkanı olanların borcu. Seferberlik sadece savaşta değildir. En büyük savaş insanın cehaletine karşı yaptığı savaş olduğuna göre demek ki bu sefer hiç bitmemeli.

Organizasyonları düzenleyen ve katılan tüm öğrenci arkadaşlara teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletiyorum tekrar.



Saygılarımla.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Sn.Melek BAR ELMAS ın yazısı

Biga’da: Kadınlar, ekonomik özgürlükleri için tığıyla, oklavasıyla savaşıyor…

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi 2. Ulusal Kadın Girişimcilik Günü, 17 Mart 2010’da Biga’da yapıldı. Toplantı hem içerik hem de zamanlama açısından çok manidardı. Toplantıya konuşmacı olarak ben de katıldım.


Keşan’da 2009 yılında yapılan toplantının bitişinde yanıma civa gibi bir genç gelmiş ve ‘Üniversitemize konuşmacı olarak gelir misiniz ?’ demişti. Ben de önümüzdeki günlerde çok dolu olduğumu, daha sonra gelebileceğimi söylemiştim. 5 Şubat 2010 tarihinde bu civadan bir ileti aldım, geçmiş sözümü nazikçe hatırlatıp toplantıya katılıp katılamayacağımı soruyordu. Epey bir yazışmadan sonra katılmam kesinleşti. Süreçte beni en çok etkileyen, yılmadan, yorulmadan, nazik ama ısrarcı tutumunu azimle sürdürmesi oldu. Gelecekte epey bir ismini duyacaksınız bu genç delikanlının, ben şimdiden haber vereyim: Bekir Yıldırım

Aynur Bektaş, Meliha Okur ve ben, saat tam 12 de üniversitenin kapısından içeri girdik. Gördüğümüz ilk manzara muhteşemdi. Çakı gibi, tertemiz giyinmiş, şen ama ciddi gençler gelenleri kapıda karşılıyordu. Nasıl güzellerdi anlatamam.

Bizi dertop edip dekanın odasına götürdüler. Aman tanrım oda ağzına kadar kadın doluydu, Biga ve çevresinden bir çok kadın girişimci gelmişti. Anladık ki Aynur Başkan’ı Biga’da yalnız bırakmak istemeyen TOBB Kadın Girişimciler Kurulu üyeleri toplanıp gelmişlerdi.

Hemen arkamızdan Biga Belediye Başkanı ve Ticaret Odası Başkanı’da geldi. Hızla içilen çay ve suyun ardından, kendimizi Entelektüel Etkinlik Merkezi’nde bulduk. Ben ilk defa bu kelimenin bir anfi için kullanıldığını gördüm. Dekan da beni onayladı. Ayrıca öğretim görevlileri için yaptıkları inşaat halindeki dinlenme ortamlarını da gösterdi. Ardından salon girişine Biga’lı kadın girşimcilerin kurduğu standları gezdik. El işleri, seramikler, börekler,çörekler… Güzeldi hem de çok.

İkinci şoku salona girdiğimde yaşadım. Salon ağzına kadar doluydu. Gözleri pırıl pırıl gençler merakla bizi dinlemeye gelmişlerdi.

Genellikle açılış konuşmalarını çok sıradan bulurum ve dikkatimi toplayamam. Yalnız Biga Genç Girişimciler Topluluğu Başkanı Emir Bozkurt ilgimi çekti. Söyledikleri değil duruşu ve söyleyiş biçimiydi ilginç olan. Tam bir politikacı edasıyla, özgüveni yüksek ve coşturucu konuşmasını tamamladı. Gelecekte siyasete atılmazsa büyük kayıp olur. Bir de gençler sahneye davet ederken, ‘arz ederim’ demeselerdi her şey mükemmel olacaktı. Davet’in nesi var ki ?

Açılış konuşmalarının ardından Aynur Bektaş sahneye geldiğinde elektiriklerin kesilmesi çok üzücü oldu. Gerçi ne Aynur Hanım ne de Meliha Hanım yılmadı ve karanlıkta konuşmasını sürdürdü. Kimse çıt çıkarmadı. Aksine Meliha Okur kıvrak zekasıyla ‘İşte size iş fikri, rüzgardan enerji üretmek için proje geliştirin, işinizin sahibi olun.’ diyerek, elektirik kesintisini işe dönüştürdü. Benim sıram elektirikle beraber geldi de konuşmamı yapabildim. Çünkü sunum olmadan konuşmam çok havada kalacaktı. Bunda Belediye Başkanının çabası ve katkısı büyüktü, sağolsun.

Bizim konuşmaları daha sonra da anlatırım. Esas Biga’lı kadın girişimcileri dinlemeliydiniz. Hele bir kadın var dı ki; tarladan, taş işciliğine, oradan fayans döşemeye ardından pastahane işletmeye, şimdilerde de otel işletmeye, ömrü boyunca çalışmış. Bunları yaparken de 4 tane aslan gibi evlat yetiştirmiş. ‘Şimdi 41 yaşındayım, gene yaparım, siz de yapabilirsiniz. Çalışan yorulmaz, yatan yorulur.’ diyen kadın. İşte onun konuşması tek başına bile yeterdi. 18 Mart’a bir gün kala, işte bu kadınlar bizi ekonomik özgürlüğe kavuşturacak dedim coşkuyla yanımdakilere.


Toplantı sırasında dikkatimi çeken bir diğer konu; Belediye Başkanı Mehmet Özkan’ın, Dekan Prof. Dr. Kazım Kirtiş’in ve Ticaret Odası Başkanı’nın toplantı bitinceye kadar salonu terketmemesi oldu. Genellikle protokol yazan koltuklara oturan kişiler, açılış konuşmalarının ardından salonu erkanıyla birlikte terk eder ve toplantılarda öndeki bir-iki sıra çoğunlukla boş olur. Ben bu durumu yadırgarım. En azından gelip gidecek kişiler için, önde bir sıranın boş tutulması bana acımasız gelir. Belki gözlerimin bozukluğu nedeniyle o koltuklara göz diktiğim içindir…

Anlayacağınız; genci, öğretmeni, sivil toplum gönüllüleri, ahalisi, ticaret erbabı ve yerel yönetimi Biga’da kenetlenmiş, birbirini destekliyor. Görüntü benim hayalimdeki görüntüydü. Herkes medeni, paylaşımcı ve heyacanlı, daha iyi olmanın yollarını arıyordu.

Bir kez daha gördüm ki Anadolu’nun yürekli kadınları, eşleri, çocukları komşusu ve yöneticileriyle elele, çapasını, tığını, oklavasını kapmış, ekonomik bağımsızlık mücadelesine devam ediyor. Selam olsun Anadolu’nun yürekli kadınlarına…

2. Ulusak Kadın Girişimcilik Günü Biga Toplantısı

17 Mart 2010 Çarşamba

29 Nisan 2010 Perşembe

Güven , Dostluk ve İhanet



İnsan  oğlunun  günlük  yaşamında  sıklıkla  karşılaştığı  üç  kavramdır :  dostluk , güven  ve  ihanet .

' Güven ; korku , endişe ve çekinme duymadan  bağlanmak  ve  inanmaktır . Bir  anlamda  da  güven  duymak demek hiç bir  şekilde  karşındakinden zarar  gelmeyeceğine kanaat getirmektir. '

' Dostluk ; aralarında , inanış , duygu , düşünce ve gaye benzerliği  olan  ve  birbirini  içtenlikle seven  iki veya  daha  fazla insanın  herhangi  bir  menfaat gözetmeden  , samimiyet prensibi  üzerine kurduğu  bir  yardımlaşma  kurumu  ve  samimi  ilişkiler  tarzıdır.'Yani  dostluk , duygu ve düşünceyi , sevinci ve hüznü paylaşmaktır.

İhanet ise ; verilen  güveni , samimiyeti  hiçe  sayarak  ters etmektir.Kişinin  kendi  menfeatini  sunulan  değerlerin  üzerinde  tutmaktır.

 Unutmayalım ! Menfaat ile ihanet  birer  kardeştir. Menfaatin  bittiği  yerde  ihanet  bayrağı  üstlenir. Güven ve dostluk ise birbirini tamamlayan iki unsurdur. İnsanlar  güvendikleri  kişilerin  yanında  olurlar . Dostluklarda  güven  duyulan  insanlarla  yapılır  ve  paylaşılır.

Daha  çok  güven ve dostluk  daha az  ihanet!le


Sevgiler


Bekir YILDIRIM
   29.04.2010

20 Mart 2010 Cumartesi

18 Mart 1915 - Çanakkale

18 Mart 1915 haftasını yaşarken ; ecdadımızı , atalarımızı , anmamak gibi bir düşünce olabilir mi ? Böyle bir ferasetsizliği hiçbir türk genci kalbinde yada zihninde hissedemez veya hissetmemeli .
Tarih , hep tekerrürden ve tecrübelerden ibarettir .

Bazen insan kendi hayatına yön vermek için geçmişte yaşananlardan ışık alır yada önemli gördüğü kişilerin görüşlerini rehber edinir . Bir anlamda gayeleri uğruna bir çok şeyden ders alır , ders çıkarır.


Şöyle geçmişe dönüp baktığımızda , çok değil daha üzerinden bir asır bile geçmemiş olan bir ‘ideal savaşını’ görürüz , okuruz . Gayeleri uğruna , hayalleri uğruna ; annelerinin , babalarının , evlatlarının yada nesillerinin bir ömür rahat hayat sürmeleri için ölüme koşan , göğüslerinde kefen taşıyan , birazdan öleceklerini düşünerek zamanlarını tüketen bir ecdat görürüz . O ecdat ki ‘ idealleri uğruna ölmek ‘ dediğimiz muhtevayı en içten hissedenlerdir. Nitekim tarih onları altın harfler ile yazmıştır. Çünkü düşündükleri tek bir şey vardı : bir milleti ilelebet yaşatmak .


Bu bağlamda yaşanabilir bir vatan emanet eden atalarımıza Allah rahmet etsin . Ecdadımıza layık birer fert olmayı da bizlere nasip etsin .



Sevgiler ;



Bekir YILDIRIM

http://twitter.com/bkryldrm
   20.03.2010

10 Mart 2010 Çarşamba

Hayal Katilleri

Bu hayatta kalbi temiz , güzel düşünceler içinde olan ya da olmaya çalışan bir çok insan olduğu gibi içinde fesatlık , sinsilik bulunan ve hatta katil olan kişiler vardır.Katil diyorum çünkü ; insanları sömüren , enerjilerini emen , başkalarının başarılarını kendi başarısıymış gibi lanse eden ve bunu yaparken de hissettirmeden , azar azar yapan ama bir o kadar da şirin gözüken , gözükmeye çalışan bir çok çakal etrafımızda cirit atmaktadır.İnsani iletişimde olsun , kariyer anlamında olsun yada hayatla mücadele anlamında olsun kişiler bu durumların farkına varamazlar ise onlar için hayat çetrefilli yollarda akacak demektir.Hayalleri olan , projeleri olan , bu dünyadan göçüp gitmeden önce arkasında bir eser bırakmak isteyen veya iyi anılmak isteyen bireylerin dile getirdiği her düşünce , fikir , hayal daha ağızdan çıkarken ‘’olmaz, yapamazsın,edemezsin ‘’ gibi boş , anlamsız ,yönlendirmelere maruz kalacaktır.İnsanlar , kendileri bir şey yapamazlar zannederler ki başkaları da , arkadaşları da , dostları da yapamaz, edemez.Sadece düşüncede ,sözde de kalmazlar başkalarının yapmak istediklerine çomak sokarlar , hayallerini yıkarlar.Bunun için de uğraşırlar.

Yazık gerçekten çok yazık ! bu topraklarda yetişen , vicdani değerleri yüksek olan , kirlenmemiş zihinleri olan güzel insanları kirletmek , önemsiz göstermek yapılabilecek en büyük günahtır.

Bir de bukalemun olmayı hayat felsefesi haline getirenler vardır.Bunların renkleri,cinsleri çeşitli durumlara göre değişir ama şeklen aynıdırlar.Belki de bazılarına göre böyleleri daha kötüdür. Hissettirmeden azaltan , fikirleri,hayalleri kopyala yapıştır tarzında çakma yapan ama etrafındakileri de bunun , öyle olmadığına ikna edebilen , inandıran ‘’sahtekarlar’’ vardır.Böyle kalbi katı kişiler ile baş etmek öyle kolay olmasa gerek. Çünkü , kişiye çok yakın gibi görünür ; arkadaşım , kardeşim , dostum der ama arkasından adını koyamayacağımız bir çok oyun çevirir.Bunun farkında olan ama gardını alamayan kişiler belki de ; güzel düşüncelerini kendine saklamalıdır , paylaşmamalıdır. Ancak tehlikeden böyle kurtulabilecektir.Aksi durumda zaten oyunun bir parçası olmuştur.

İnandığımız , güvendiğimiz , samimi olduğumuz düşünceler , fikirler , gayeler üzerine hayatımızı , geleceğimizi , ilişkilerimizi bina ederken  lütfen  kalbinde bir gıramlık dahi olsa vicdanı olan kişileri bulalım. Bizleri baltalayan , baltalamak isteyen ,hayallerimizi yok etmek isteyen ya da emeğe saygı göstermeyen vefasız arkadaşlardan uzak durun , durmaya çalışın. Yoksa ortalıkta gezinen gönüllü emek hırsızlarının ya da hayal katillerinin kurbanı oluruz.



Sevgiyle ;



--- Bekir YILDIRIM ---
         11.03.2010

3 Mart 2010 Çarşamba

Işığın Savaşçısı

İnsanlar  bazen  gün  içerisinde  ufak  tefek  işlerini hallettikten sonra zamanını verimli geçermek açısından ' acaba şimdi ne yapabilirim '
diye düşünür. Ben de okulumda dersimin başlamasına epey bir vaktin olduğunu görünce ayaklarım beni okulumun kütüphanesine getirdi.
Kitaplar içinde yürürken elime üç adet kitap aldım : Markalaşma , Japon iş modelinin batı da uygulanması ve Işığın savaşçısının el kitabı .

Simyacı kitabının yazarı Poulo Coelho'nun ismini ''ışığın savaşçısının el kitabı'' isimli eserde görünce hemen dikkatimi çekti ve bir kaç sayfa göz atayım derken kitabı bitirmek üzere olduğumun farkına vardım.Gerçekten hoşuma gitmişti . Bu vesile ile biraz not alıp bloguma yansıtmak istedim.

Almış olduğum bazı notlar ;

---Işığın savaşçısı , ele geçirmeyi kafasına koyduğu yeri dikkatle inceler.Hedef ne kadar zorlu olursa olsun , engelleri aşmanın yolu hep bulunur.Savaşçı alternatif yollar arar , kılıcını biler karşı koyabilmak için yüreğini gerekli azimle doldurmaya çalışır.

---Savaşçı gerçekten güvenebileceği şeyi kurmaya bakar şu üç şeyin her zaman kendisiyle birlikte olmasına dikkat eder : İnanç,umut,sevgi . Bu üç şeye sahipse ilerlemekten korkmaz.

---Işığın savaşçısı ne istediğini bilir.Açıklamalarla zaman yitirmeye ihtiyacı yoktur.

---Işığın savaşçısı, yalnızca gücüne güvenmez , rakibinin enerjisinden de yararlanır.

---Birilerini bulmakta zorluk çekerse ;
İnsanlara yaklaşmaktan çok mu korkuyorum ?
Biri bana sevgi gösterdi de ben mi fark etmedim ? diye kendine sorar.

---Yalnızlıktan yararlanır ama yalnızlığın kendisinden yararlanmasına izin vermez.


Ne dersiniz Işığın savaşçıları kimler acaba ?


Sevgiyle ;)



   --- Bekir YILDIRIM ---
             04.03.2010

10 Şubat 2010 Çarşamba

Sevgi Bir Eylemdir


Çok önceden ''sevgi bir eylemdir'' sözünü duymuş olsamda, son zamanlarda üzerinde düşündüğüm, muhtevasını kavramaya çalıştığım bir söz olma yerini buldu bende.Hatta bir arkadaşımla yolculuk yaparken; ekonomi, siyaset, toplum vs. derken
insanların harekete geçememe, ''bunu çok seviyorum , yapmayı çok istiyorum'' dedikleri halde bir çok şeyi yapmamalarından bahis açılırken bu söz tekrar dilime takılmış gün içinde muhtelif zamanlarda

''sevgi bir eylemdir.Seviyorsan eyleme geçeceksin'' sözünü tekrarlayıp durmuştum.

''Sevgi bir eylemdir''

Biz neden entelektüel olmak istiyoruz ?
Biz neden gelişmek istiyoruz ?

Sadece istemekle acaba bunları yapabilir miyiz?

Tabi ki yapabiliriz.Bir üniversite öğrencisi final sınavına çalışmayıp ta sınav saati  ''Allahım ne olur yardım et yoksa okulum uzayacak'' diyerek duasının kabulünü beklemesi ne kadar mümkünse bizim de eylemsiz isteklerimizin sonucu okadar mümkündür.

Gerçekten seviyorum demek için ;

Gecemizi gündüzümüze katabildik mi?
Yapmak istediğimiz hedeflerin ne kadarını çizebildik?
Fedakarlık noktasında neler yaptık?
Taşın altına elimizi ne kadar koyabildik?

Yoksa, sadece düşünce de kalıp tersini mi yaptık? Hayatımızı salt eğlence olarak geçirip nerde gece orda sabah misalimiydik.

Bu nedenle ;

''Eylem olmadan vizyon bir rüyadır.Vizyon olmadan eylem zaman geçirmektir.Eyleme sahip bir vizyon ise dünyayı değiştirebilmektir.'' Joel Barker



Bekir YILDIRIM
ebekiryildirim@gmail.com
11.02.2010

4 Şubat 2010 Perşembe

Mutluluk Dediğimiz Nedir ki ?

Mutluluk   yanıbaşınızdadır,avuçlarınızın içindedir, uzaklarda aramanıza gerek yok derler ama nedense çoğu insan mutluluk denen o sıcacık kavramın muhtevasının uzaklarda olduğunu,yanında olmadığını düşünür.Mesela ; Orhan Pamuk'un KAR isimli kitabının baş karekteri  olan 'KA' sevgilisi olan İpek'i sevip koklarken ''seni çok seviyorum Frankurt'a gidip çok mutlu olacağız'' diyerek yanıbaşında ki mutluluğu görememesi gibi ya da geceleri başımızı yastığa koyup geçirdiğimiz günlere,aylara,yıllara bakıp şu anımızı düşündüğümüz de farkına varamadığımız bir çok güzel şeyin yanımızdan usulca geçmiş olduğunu görür, mutsuzluktan dem vururuz.

Mutluluk,gülümsemektir,sevmektir,iletişimde kalmaktır.Elimizde ki o anın keyfini sürmektir.

Mutluluk; belkide canımız,ciğerimiz,arkadaşımız olan ama bir kez olsun 'seni seviyorum' cümlesini söylemekten aciz olmak değidir.

Mutluluk;annemize,babamıza sımsıkı sarılıp,koklamak hayır dualarını almaktır.
Mutluluk;çok para kazanmak,kocaman kocaman evlerde oturup birbirimizi görmemek,kendi halinde olmak değildir.
Mutluluk; belkide Abidin Dino'nun ''mutluluk resmi''ndeki gibi herşeyimizle beraber olmaktır.
Mutluluk; ''ah bir üniversiteyi kazanim , sağlam bir işim olsun tamam , güzel bir eşim olsun''  bu olsun, şu olsun biz mutlu olacağız:)
Mutluluk; belkide İbrahim Sadri'nin ''abiler hayat dediğiniz nedir ki aha benim şu yüreğim kadar , abiler dünya dediğiniz nedir ki ne kadar gülebiliyorsak o kadar'' demesi gibi bir şeydir.

Sevelim sevilelim.Sevgimizi eyleme dönüştürüp hayata gülümseyelim.Sonra da mutlu olmak için şöyle bir kendimize ve çevremize bakalım.


     --- Bekir YILDIRIM---
              04.02.2010

2 Şubat 2010 Salı

Düşerken . . .

İnsanlar,doğdukları günden yaşadıkları ana kadar bir çok defa zorluklarla,engellerle karşı karşıya kalmıştır.Kimimiz bu engellerden bir maroton yarışçısı gibi atlarken , kimimizde takılıp düşmüşüzdür.Yaratılş kanunu olan bu iniş ve çıkışlar, insanoğlu için esasta normal olan bir durumdur.Mesela,duygularımızda böyledir ; öyle bir zaman yaşarız ki içimize sığamayız.
Dünyayı değiştirebileceğimizi düşünür, her şeye pozitif bakar ya da sürrealist davranırız.Bazen de sanki ruhumuz bedenimizden çıkmışçasına sadece görüntüden ibaret kalır,negatif olur ,sevimsiz oluruz.Havf ve reca gibi...

Önemli olan düşüşleri ve çıkışları dengede tutmak ya da aklı selim karşılamaktır.Yanlışlar da bu noktada yapılır.Eğer bu düşüşler,takılmalar bulunduğumuz yerin gerisine doğru oluyorsa bizler her mefhumda kaybediyoruz demektir.

Düşüşlerin de güzel tarafları olduğunu düşünüp kendimizi ileriye doğru düşürmektir asıl olan.yani düşerken bile kazanabilmektir.Gerisin geriye düşerek ümitsizlik içinde olacağımıza ileriye düşerek tekrar bir umut olmak gibi...

Tarihimiz, iflas edipte zirveye çıkanlar ve kafasına bir kurşun sıkanlarla yada zirvede kazandığım her şeyi dipte öğrendim diyenlerle doludur.
Bu meyanda ,gelişmek,ilerlemek,faydalı olmak veya hayatından lezzet almak istiyorsa bir insan düşerken ileriye düşmeli,her zaman olumsuzlukta dahi faydayı düşünmelidir.

Bu sebeple , bu konuda ders çıkarmama vesile olan Türk Gurusu Sinan Yaman'a teşekkür ediyorum.Çünkü ; liderlik konferansında öyle diyordu 'düşerken ileriye düşmek'.

   
---Bekir YILDIRIM---
        03.02.2010

27 Ocak 2010 Çarşamba

Hatalarımızı Sevebilmek

         Şu günlerimden çok değil , daha üç yıl öncesine kadar hata yapmanın büyük eksiklik olduğunu düşünür ,
küçük bir olumsuzlukta dahi kendime çok kızardım.Her şeyi , nedense eksizksiz yapmam gerektiğini düşünür ve inanırdım.Lakin düşüncelerimin nekadar da yanlış olduğunu yaşayarak öğreniyorum.Eksiklik dediğim şeylerin hayatımın yol haritası oldugunu,bilgiye başarıya bir adım daha yaklaşmanın anahtarı olduğunu grüyorum.Çünkü biliyorum ki , her başarısızlıktan yeni bir ders alıyorum , gelişiyorum ve birazdaha
büyüyorum.

Mahatma Ghandi'nin 'dünyaya bir kez daha gelmiş olsaydım hiçbir zaman mükemmel olmayı istemezdim , dünyanın en çok hata yapan insanı olmak isterdim' sözünü söyleyerek hata yapmanın okadar da kötü olmadığını ,aslında bir dost ,arkadaş ,yoldaş olduğunu hissediyorum.
Mesela;
Edison'un yüzlerce deneyden sonra ampulü bulmasına olan inancı ,

bir bebeğin sobaya bir kez dokunup ta daha sonra 'cız' olduğunu anlaması ,

bizlerin düşe kalka bisiklet sürmeyi öğrenmesi ,

ya da aşkların,mutlulukların yaşanmadan bilinemiyeceğini ; hatalarımızın bize olan lütuflarından değil midir?

Bizler hata yaparak olgunlaşacağız.Yanlıştan dogruya giden yolda , yanlışı bır daha yapmamanın şükrünü eda edecegiz.Hatalara,yanlışlara veda edip katkılarından dolayı sizleri çok seviyorum diyeceğiz.

Hatalarım sizi seviyoruuum :)


    ---Bekir YILDIRIM---
            28.01.2010

11 Ocak 2010 Pazartesi

Değerler Ölçeğinde Unutulan İNSAN Profili

 Küresel dünya her yönüyle değişimi yaşamaktadır.Canlı olan her şey de bu değişime ayak uydurmaya çalışmaktadır.Sosyal hayat, devlet, kurum ve kuruluşlar, siyaset, ekonomi ve hatta bireyler bu değişimin birer parçası durumuna gelmiştir.

Geçmiş zamanlarda hayata, dünyaya bakış bütünseldi, yani makro düzeydeydi.Çözümlerde genel üzerinden yapılırdı ve sonucunda hep unutulanlar vardı.Bir anlamda çözüm getirmek bir o kadarda sorun oluşturmaktı. Lakin günümüzde -bilgi çağında- ilişkiler, çözümler gittikçe daha mikro alanlara inmektedır.Çünkü ihtiyaçların profili değişmiştir.Artık toplum için ihtiyaç değil, birey için ihtiyaçlar, istekler oluşmaktadır.

Önceleri hep beraber çalışılır, yenir, kazanılır ve yasanılırdı. Bir odada bir kaç insan yaşarken - paylaşımcılığı üst noktalarda tutarken- şimdilerde ''ben olsam yeter, başkasını istemem'' düşüncesi toplumu sarmıştır ve her şey ''tek'' çiliğe doğru gitmektedir.

Hırs, ihtiras, bencillik, doyumsuzluk hep yanımızdakini unutmak olmuştur.

Sanayileşmeyle beraber değişimi, dönüşümle geçiren dünya, toplumsal değerlerini ters yüz etmiş bunu da maarifet bilmiştır.Toplumu rakip görme piskozu, egale etme hırsı sarıp sarmalamıştır.Kötü zihniyet ve sistemler toplumun değer yargıları haline gelmiş ''İNSAN'' önemsiz, çirkin hal almıştır. ''Varlığımız beraberliğımizdir, birlik oluşumuzdur'' düşüncesi ''insan, insanın kurdudur'' zihniyetine teslim olmuştur.İnsan çeşitli biçimlerde fırsat eşitliğini sağlamaya çalışmış ancak; bu defa ''ben tok olayım, başkası açlıktan ölsün banane'' zihniyetine takılmıştır.Hep insana rağmen insan unutulmuştur. İnsan içinde yoksulluk giderek artmış, çözüm üretilemez hale gelinmış, ihtiyaç sahiplerı devletin yardımına terk edilmiştır.Devlet bazıları için ''ana'' bazıları için ''baba'' konumuna getirilmiş beklentiler maximum olmuştur. Kuşkusuz bu noktada da eşit sunumlar gerçekleşmediği için ne kadar başarılı olunursa olunsun genelde devlet yardımıyla yetişenler hayatlarını, yaşamlarını muhtaç geçirmişlerdir. Demek ki ''sen çalış, ben yiyeyim'' değil beraberlik duygusuyla toplumun refahına çalışılmalı, gayret edilmelidır.

Bu noktalar da; kötü dediğim sistem ve zihniyetin karşısında bunlara paralel olarak özellikle geçen yüzyıldan başlayarak adeta tozlu raflarda unutulan ''toplumsal değerler'' çıkarılmaya çalışılsa da daha sonra unutulur olmuştur. Etkinin tepkiye meselesi gibi; yıkımlar, felaketler, buhranlar, acılar, depremler vicadani değerlerin gün yüzüne çıkmasına sebebiyet vermiştir.

I.Dünya Savaşı, 1929 Buhranı, II.Dünya Savaşı ya da 1999 İzmit Depremi, 2001 Krizi ve hatta 2008 küresel ekonomik kriz nedense dünyada vicdani tellere dokunmuş bir ahenk oluşmuştur.

Evet, küresel dünya her yönüyle değişimi yaşamaktadır.Bireyler, işletmeler, devletler bu değişime ayak uydurmaya çalışmaktadır; düşüncemiz; bireyde ''sosyal girişimcilik'' işletmelerde ''kurumsal sosyal sorumluluk'' devletlerde ''sivil toplum kurulusları''(STK) nı bir adım öne davet etmiştir.

Birey, toplumdaki sorunları gönüllük elini uzatarak samimiliğini gösterirken; işletmeler ve devletler daha farklı şekillerde karşımıza çıkar; işletmeler, küreselleşen dünyada rekabet üstücülüğünü arttırmak durumunda olduğu için çevreye, insana, eğitime duyarlı hale gelmek zorunda kalırken devletlerde; sınırları kalkan dunyanın verimliliğinden faydalanmak, diplomasi trafığinde etkin olabilmek için sivil toplum kuruluşlarına yani insana muhtaç durumuna gelmiştir.

Öyle gösteriyor ki gelecek yıllar ya da yüzyıllar hızla değişen dünyada bu üç kavram üzerine bina edilecektır. Lakin; insanı hatırlamak sadece yıkımlar, felaketler, krizler, depremlerden sonra mı olacaktır?

ya da daha kötüsü bir yerlerde hep ''insan''ı unutmak mı?



Sevgiyle,

Bekir YILDIRIM
ebekiryildirim@gmail.com
 03.11.2009

7 Ocak 2010 Perşembe

' Hayal Etmek '



İnsan oğlunun , dunya sahnesıne çıkmasından itibaren
kendisinin her daim yanında olan bir yardımcısı olmuştur.Bu yardımcı bireyler içinde ; kullanabilene, anlayabılene ışık vaziyetını gormuştür.Bu nedenledir kı tarih , hayatlarını yaşamlarını hayalleri üzerine bina eden kişiler için yazılmış ve  varolmuştur.


Biz gençler , gelişim evrelerınden geçerken ,kendımızı geleceğe dolu dolu hazırlamak,yetkin olabılmek için hep formüller arar dururuz.Maymun iştahlılıkla herşeye uzanmaya çalışır ama hiçbır seye uzanamayız.istedıklerımızı alabilmemiz için öncelikle ne istediğimizi bilmeliyiz.Demek ki gelecek ile ilgili planlarımızı yaparken ilk önce bir hayal inşa etmeliyiz.Mesela , Mustafa Kemal ataturk bir hayal inşa etmişti ve küllerinden bir devlet oluşturmustu veya Fatih Sultan 'ya istanbul benı alır yada ben istabulu alırım' demişti yırmıbır yaşında çağ acıp çağ kapamıştı. Bu sebeple ;  hayallerimiz geleceğimizdir düsüncesiyle binamızın temellerını saglam atmalı inşaata oyle başlamalıyız.

Unutmayalım kı 'büyük ınsanların idealleri sıradan insanların ise hevesleri vardır.'


--- Bekir YILDIRIM ---
         08.01.2010