30 Eylül 2012 Pazar

AK Parti ve Büyük Kongresi



Kongre Öncesi ve Süreci

Bir  yıldır  Ak Parti  büyük kongre  için  çalışmalarını yürütüyordu. Özelliklede  son  bir  ayda  Başbakan Erdoğan  ve  Ak Parti’li büyükler,  kurmaylar  büyük  kongrenin  son  rütuşlarını yaptılar. Hatta  Erdoğan  Birleşmiş Milletler  toplantısına  katılımını  iptal  ederek  kongrenin  önemine  ve  büyüklüğüne  olan  vurgusunu  gösterdi.  Hemen  şunu  söylemeliyim ki günler  öncesinden  oluşturulan  hava  ve  beklenti  çok  yüksek  perdelerdendi ancak  bu  tam  anlamıyla  geçekleşti  diyemeyiz. Ama önemli  mesajların   verildiğini   
de  ifade  etmeliyiz.  

İlk  önce  Ak Parti’yi  kongre  hazırlıklarının  başarısı  sebebiyle  tebrik  etmeliyiz. Daha  önce  hiçbir partide  görmediğimiz  muazzam profesyonel  kabiliyetleri  sebebiyle. Bakanların, millet  vekillerinin, delegelerin,yabancı devlet adamlarının, gazetecilerin  ve  gelen  misafirlerin  oturacak  yerlerinin seçimlerinden  platformun  kurgusuna, kurgu  içindeki  mesajlara  kadar, Başbakanın   misafirleri  selamlaması için  yapılan  bütün  salonu  kapsayan  kırmızı  selamlama ve yürüyüş  platformuna  kadar Ak Parti’yi  tebrik  etmeliyiz. Bu  yönleriyle  iktidar  partisine  yakışacak  bir  yaklaşım  içindeydiler.

Dolayısıyla  klişe  bir  kongreden  ziyade  karnaval  havasında  geçtiğini  tahmin  ediyorum.

Diğer  bir  nokta  yabancı  devlet  adamlarının  ve misafirlerinin  kongrede  hazır  bulunmaları  çok  anlamlıydı. Normalde  ABD kongrelerinde  gördüğümüz  bu  uygulamaları  Ak Partinin de  uygulaması  Türkiye  ve  çevresi  için  ve  hatta  dünyaya olan  mesajı  için  kayda  değerdi. Çünkü  gelen  yabancı  misafirlerin  Türkiye de  bayram  havasında  bir  kongre  izlemeleri  Ak  Partinin  dinamiğini, heyecanını, coşkusunu ve  bölge  ile  ilgili  verilecek  mesajları  bizatihi  dinlemeleri  yabancı  devlet  adamlarının  kendi  gelecek  planlarını revize  etmede  önemli  olduğu  kanısındayım.

Yine kongrenin  başka  bir  önemi  partiye  yeni  katılımların olmasıyla  gerçekleşen  yeni  bir  yapının - ‘’hücre  yenilenmesi’’ – yanında  bütün  liberal, merkez, sağ  partileri  bir  vucut  içinde  eritmesidir. Dolayısıyla  mevcutların  daha  içlere  kanalize edilmesi  yenilerle de  alanın  genişletilmesi  Ak Partinin  kurumsallaşmasının  bir  sonucudur. Nitekim üç  yıl  üst  üste  görev  yapmışların  belediye  seçimlerinde  aday  gösterilecekleri  yönündeki  haberler  de  bunun  bir  göstergesidir.

Ak Partinin  kurumsallaşmasının  ve  uzun  yıllar  daha  Türkiye  siyasetinde  yer  alacağının diğer bir  kanıtı da  yeni  katılanlarla  beraber  gelecek  yıllarda  Türkiye de merkez-sağ da  ciddi diyeceğimiz, toplumda  taban  teşkil  edecek  önemli  bir  liderin  kalmamış  olmasıdır.Tayyip  Erdoğan  önemli  bir  hamleyle  bu  sorunu  engellemiştir. Dolayısıyla  Ak  Partinin  süreci  başarılı  bir  şekilde  yönettiğini  söyleyebiliriz.

Gelelim  Kongreye

Başbakan  konuşmasına  Sezai Karakoç’un ‘Sürgün ülkeden Başkentler Başkentine’’ şiiri  ile  başladı:  ‘’Ey sevgili, en sevgili’’ dedi sonra da  ‘’ yenilgi,yenilgi  büyüyen  bir  zafer  vardır, Sırların sırrına  ermek  için  sende  anahtar  vardır’’  diyerek  anlamlı  bir  giriş  yaptı.

Osmanlı  bakiyesinde  oluşan  bütün  devletlere  selamlarını ve  muhabbetlerini  iletti.

Yalnızca  Avrupa  devletlerine, okyanus ötesine  ve  Tahran’a  selamlarını  göndermedi!!!

Başbakan  bu  milletin  mayasını  yoğurmuş  her biri  bir  çınar  olan ‘’ruh  cephesinde maden işçisi ‘’  olmuş  büyüklerimize  atıflar  yaptı.

Arif Nihat’tan, Necip Fazıl’dan, Mehmet Akif’ten, Sezai Karakoç’tan, Aşık Veysel’den  şiirler okudu.

Gittiği  yolun  Adnan Menderes’in, Turgut Özal’ın, Necmettin Erbakan’ın  yolu  olduğunun  altını  çizdi.

Sultan  Alparslan’dan, Şeyh Edebalı’dan anekdotlar sundu.

‘’İnsanlığa bir  anıt  gibi  yükselen  Kudüs’ü hasretle anıyorum’’ dedi.

Sevgiler sevgilisini andı. Ona  söylenen  çirkin  sözleri  kınadı. İfade özgürlüğü kisvesi  altından  yapılan  hakaretlerin  insanlık suçu  olduğunu  söyledi.

Gençlere  seslendi, ilgisini ve önemini  vurgulayarak   1071 den 2071 e  olan  vizyonun  derinliğini  gösterdi  ve  emaneti gençlerin  alacağını ifade  etti.

İsrail  ile  olan ilişkilerin  sınırını  yeniden  kırmızı  hatlarla  belirtti.

Terör  sorununda  çözüm  için  kürt  halkının seslerinin  daha  güçlü  yükseltmelerini  istedi.

Türkiye’nin gelişmişliğini  mevcut  haliyle  rakamlar ile ifade etti.

Sonuç  olarak  vedasını, helalleşmesini yaptı. ‘’Üç  yıl  sonra  partim  bana  ne  görev  verirse  onu yapacağım’’ diyerek  konuşmasını  tamamladı.

Ancak  toplumda  herkes  Başbakan’dan  daha  farklı  bir  konuşma  bekliyordu. Aslında  genel  olarak  bir  çok  şeyi  ifade  etmiş  olsa da  beklenti  çok  yüksek  tutulduğundan  sanki ‘’dağ fare doğurdu’’ gibi  oldu.

Kongre  sonrası  ve  Gelecek

Bu  başlık  altında  sadece  üç  konuya  değineceğim:  İlk olarak,  maneviyat ve ahlaki temel ikincisi, demokratikleşme ve özgürlükler  ve  son  olarak da sistem.

Başbakan Erdoğan  geçmişe  vurgu  yaptı. Atalarımızın  azametinden, bakışından, anlayışından bahsetti. ‘’Kökü geçmişte olan  bir  atiyiz’’, ‘’biz büyük  bir  çınarın  parçasıyız’’ diyerek tarihten  günümüze  uzanan bir  medeniyet  anlayışından bahsetti. Ak Partinin  yürüdüğü  yolun  insanlık  yolu  olduğunu  ifade  etti. Dolayısıyla  felsefik, ahlaki  ve  manevi alt yapının  ve  bakışın  bu yönde olduğunu  gösterdi.

Demokratikleşme ve  özgürlükler  çerçevesinde  daha  güçlü  adımların  atılacağının sinyalleri verildi. Terör  sorunu  ile  kürt  sorunun ayrı  tutulması  gerektiğini  kürt  halkının sesinin  daha gür  çıkmasını  ifade  etti. Aslında  çözümün  artık  halk  ile  bütünleşerek  gerçekleşeceğini, kürt  halkının  kendi  devşirmelerini, aydınlarını  çıkarmaları  gerektiğini  ifade etti.

Son  olarak  mevcut  parlementer sistemin  değişeceğini  ve  bu  yönde  çalışmaların  olacağı  kanısındayım. Zaten Başbakan’ın ‘’partili Cumhurbaşkanı’’ çıkışı bunun  bir  göstergesiydi. Dolayısıyla  cumhurbaşkanlığı seçimi  çok  önem  arz ediyor. Bu  seçimde  halka  gidileceğinden mevcut  sistem ile  seçim  arasında  bir  paradoks oluşturuyor. Cumhurbaşkanı adayı  seçilmek  için  oy  isterken  halka  ne  vaat edecek?    Demek ki  vaat  ettiklerini  yapabilmek  adına  cumhurbaşkanı adayları  bir  yürütme  erkine  sahip  olacak. Bu sebep ile  mevcut  sistemdeki cumhurbaşkanlığının rejim içindeki sembol özelliği  kalkacak  ve  icracı yöne  evrilecektir. Dolayısıyla Anayasa’nın kesin olarak değişmesi  gerekecek  ki  sistem  kendini  yeniden  tanımlasın. Diğer bir nokta  ve  haklı  olunan taraf  cumhurbaşkanını halkın  seçmesiyle %50  üzeri  oy  almış  bir adayın  %25-30-45 oy almış bir  partiden  daha  meşru  ve  temsiliyet içinde  olduğunu  göstermektedir. Bu minvalde  Türkiye  en  iyi  ihtimalle  yarı  başkanlık sistemine  kendiliğinden  evrileceğidir. Yumuşak  bir  geçiş  gerçekleşecektir.

Sonuç  olarak  Ak  partiyi  kongresinden  dolayı  kutluyorum. İnşallah ülkemiz  lehine  pozitif  gelişmelere  aracı olur. Ayrıca  kronik  hale  gelmiş  sorunlarımıza  daha  çözümcü  anlayış  ile  Türkiye’yi  kucaklamaya  gayret  gösterir. Nitekim  kazanan Türkiye  olur. Kazanan  bizler  oluruz.



Sevgiler,
Bekir YILDIRIM

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ruh Cephesinde Bir Yıldız Olmak

Tarih  lider  diye  tanımladığımız  toplumlara  mal  olmuş  bir  çoklarını  içinde   yaşatmıştır. Toplumların  kaderlerine  yön  veren  cemiyeti  etkisiyle  kuşatan  milletlerin  etkileşimlerinde  olumlu – olumsuz  iletişime  sahip  olan ulvi  ve  ahmak  diyeceğimiz  çok  insanı  bizlere  tanıttırmış  ve  örneklemiştir. İnsanlık veya  daha  özelde  toplumlar  hafızalara  kazınan muhtelif  insanları  ya  hayır ile , dua ile, ulviliği  ile  anmış    ya da   şer ile, beddua ile, acizliği  ile  bizlere  taşımıştır.

Hiç  şüphesiz  zaman  pek  harika  bir  şekilde  insanlığın  kaderine  etki  yapanları  adilce  huzurumuza  çıkartmıştır. Ancak  bu  minvalde  asıl  olan  insanlığın  vicdanına  nufuz  eden  milletlerin  kalbine  dokunan  evvel ve ahir  tüm  zamanların  ruhuna  ulaşan  bir  şahsiyet  olmak  en  muteber  derecedir  desek  yeridir.

Bu  yüce  insanları  ‘’ruh  cephesinin  maden  işçileri’’  olarak  tanımlayan  Nurettin Topçu; yine  bu  şahsiyetlerin  özelliklerinide  ‘’yaşama  zevkini bırakmış, yaşatma  zevkine  gönül  vermiş, nümayişsiz çalışan,  sabırlı  ve  azimli’’ olarak  belirtmiş  amaçlarının  da  ‘’insan  yetiştirmek’’  olduğunu söylemiştir.

Zaten hiçbir  şekilde  iktidar  ve  saadet  peşinde  olmamış  bu  fatihler  davalarına  da  hamiyet  demişlerdir.
Hamiyet  sahibi  bu  insanlar  yaşadıkları  toplumda  bir  insanı  diğer  bir  insana  üstün  kılacak  bir  yol  takip  etmemiştir. Vizyonları  tüm  insanlık  olan  bu  şahsiyetler,  yaşamanın  muhtevasını  derinden  yaşamışlar,  farklılıkları  bir  engel  değil  yaşamanın  doğal  ve  zenginleştirici  vasfı  olarak  kabul  etmiş  ve  görmüşlerdir. Toplumda  var  olmanın  temeli  olan  asgari  müşterekleri  belirleyerek  insan  hayatının  değerini  dahi  tartışma  konusu  yapmamışlardır.

Buna  mukabil  gayeleri  sadece  iktidar  saadet  arzusu  içinde  olanlar  insanlıktan  büyüklük  çalmakla  yetinmişlerdir. İnsanlığa, topluma  hizmetten  ziyade  onlardan almayı,  kendine  hizmeti  üstün  tutmuşlardır. Bu  dar  görüşlüler,  şekilde  büyük olmuş  muhtevada  alçak  kalmışlar; yapıcı  olmaktansa  yıkamayı -  tahribi  üstün  tutmuşlardır.

Mesela  kalabalıkların  alkışlarına  kanıp  değil  gönül  insanı  olmak ,  içinde  yaşadıkları  toplumu  yaşanmaz  kılan, bulundukları  coğrafyayı  kana  bulayan  ve  tüm  insanlığa  sirayet  eden  muhtelif  zehirleri  enjekte  ederek  canavarlaşan – kendini insan  zanneden – Leninler, Stalinler, Adolf Hitler  olmuşlar. Ya da  halkına  zulmeden diktatoryal anlayış  içinde  olan  Mussoliniler, Kaddafiler, Beşşarlar  oluvermişlerdir.

Diğer  tarafta  da  yaşama  gayelerinin  ilk  ve  esaslı  işi  ‘insan  yetiştirmek’ olan,  insanlığın  ve  toplumların  kurtuluşu  için  kendini  vakfetmiş  büyükleri  görürüz.

İşte  bu  noktada  belkide  herşeyden  önce  ruh  dünyamızın  menşei, menbaı, mastarı  olan  efendimizi,  peygamberimizi  anarız. Hz. Muhammed (Sav) ‘ in  onbeş  asır  önce  yakmış  olduğu  insanlık  meşalesi  bugün hala  tüm  insanlığın  kalbini  aydınlatıyorsa  onun  cihan şumul değerlerinin  tüm  insanlığı  birleştirerek  kuşatan  deruni  davasından  gelmesindendir.Yani  bu  yüce  şahsiyet  beşerin  kurtuluşunda  kendini  eritmiş  ve  vakfetmiştir. Yıldızdan  ziyade  yıldızların  kaynağı  ve  yol  göstericisi  olmuştur.

‘’Hakkın  çiğnendiği  yerde  Allah’ın  çekilmiş  kılıncı  olan ‘’ sahabilerin  döneminde  Hz. Ömer’in kendi  atının  üzerine  bir  kölenin  binmesine  müsaade  edip,  atının  yularını  tutarak  Kudüs’e  girişini  gördüğümüzde  onun  modern  dönemlere  emsal  olacak  mesajını  okuruz. Dolayısıyla  Hitlerin yaptıklarını  düşündüğümüzde  Hz. Ömer’in derinliğini  pekala  anlayabiliriz.

Büyük  Sultan Alparslan’a da  uzandığımızda  onda  1071 ‘de  bir  milletinin  dirilişini  ve  şahlanışını  yaşar  milletini  bedenine  giren  ‘Anadolu  Ruhu’ oluveririz. Hiç şüphesiz  Sultan Alparslan’da  milliyet  davasında  bir  yıldız  ve  fatih  olmuştur.
Yine,  Yunan  medeniyetinde  Sokrat, Hind yarımadası’nda  Gandhi,  Amerika  kıtasında King, İran’da  Ali Şeriati  kendi  toplumlarını  derin  uykudan  uyandırmak  için  mücadele  etmişler  bedelide  şehit  olarak  ödemişlerdir. Ancak  hepsi de  ruh  dünyalarında  birer  fatih  olmuşlardır.

Nitekim  bu  konuda  örnekler  çoğaltabiliriz  ancak  bu  eşsiz  şahsiyetler  için  mürekkepler  dayanmaz,  sayfalar  yetmez.

Şayet  yazabilseydim  Kılınçaslan’ları, Selahattin Eyyubi’leri, Devleti Ebed Müddet’in faziletini,  Edebali’leri, milletin  sadası  Mehmet  Akif’i, gençlerin  hocası Ali Fuat Başgil’i, Cemil Meriç’i, Said Nursi’yi,  Kurtuluş Savaşı  ve  Çanakkale  şehitlerini, İstiklal  savaşı  fatihlerini, demokrasi  şehitlerini  ve  yazamadığım  nicelerini  yazmam  gerekirdi.

Bu  sebep  ile  herkesin  ruhunda  başka başka  olan  bu  büyük  insanlara  bir  kez  daha  en  içten  teşekkürlerimizi  göndermeliyiz  ve  gönderiyoruz. 

Bu  vecd  ile  insanlığa  mal  olmuş  ruh  cephesinde   birer  yıldız  olmak  adına  ‘kafa  ve  yürek  patlatırcasına’  gayret  etmek  gerekecektir. Aksi  durumda  etkisiz  eleman   gibi  oluruz  ki  bu da;  bu  coğrafyalarda  yaşayan  dimağlara  yakışmayacaktır.


Sevgiyle,
Bekir  YILDIRIM

18 Aralık 2011 Pazar

Bir Sorumluluk ve Vicdan Muhasebesi

Bu  yazıyı  kaleme  alırken   düşündüğüm tek  şey  birazcık  büyüklerin dikkatini  bu yöne çekebilmektir. Uzunca bir  zamandır içime dert  olan bir konudur 12- 18 yaş grubunun hali hazırdaki durumları.

Malumdur 21. yy ile birlikte  hayatın her safhasında müthiş bir değişimi ve dönüşümü  hepimiz  yaşıyoruz. Dünyada cereyan eden her şey adeta vites yükseltmişçesine alabildiğine hızlı bir durum arz ediyor. Bu gün öğrendiklerimizin yarın aynı kalabilme durumu muamma. Doğal olarak   bu  hızlılık   toplumun değer  yargılarını, bireylerin de bakış  açılarını çok  ciddi olarak  etkiliyor. Bu sebeple kuşak farkı dediğimiz  olgu  daha da derinlikli bir hal alıyor.

Mesela, büyüklerimizin  bizlere  hitaben ‘’bizim zamanımızda böylemiydi, ah  şimdikiler’’ dediğini, eminim duymayanımız, yaşamayanımız yoktur ancak  bırakın  şimdi  büyüklerimizi  biz  neredeyse  kendi  yaş  gruplarımızda bunu  söyler  duruma  geldik.
Hiç  şüphesiz tüm bu olanlar için  teknolojik değişim ve dönüşümlerin   en önemli  özelliklerden bir tanesi olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Özellikle de internet.

Gün  içinde veya fırsat bulduğumuzda internete  girmeyenimiz  neredeyse yok denecek kadar azdır  aksine  büyük bir  çoğunluk  vaktinin  belli  kısımlarını  internet de  vakit  geçirmek  için ayırıyor bu  durum da yaş  oranının  ivmesiyle  internet  kullanımı  arasında  ters  orantılıdır. 
İşte tam da bu noktada gelişim periyodu içinde olan, hayata yeni yeni hazırlanan ergen dönemindeki kardeşlerimiz  interneti, internette vakit geçirmeyi her şeyin üstünde  gören bir anlayışa  sahiptir desek yeridir. Anne-Babadan, okuldan, dersten ve hatta kendi arkadaşlarından.
Peki  sizce de böyle  bir  düşünce  şekli  normal midir?  Veya  ‘’Ne olacak canım çocuklar işte  oynasınlar’’ demek ne  derece  doğrudur?

Hayır  efendim  bu  söylem  tamamen  bir vurdum duymazlıktır. Ufuklarının  gelişeceği, kişiliklerinin  oturacağı  bir  dönemde  çocukları  kendi  başlarına bırakmak  kadar  sorumsuzca  bir  şey  olamaz  ve olmamalıdır. Çok değil daha geçenlerde  19  yaşındaki  bir  kardeşimizin  inşaatın  sekizinci  katından  atlamasına hepimiz  şahit  olmuşuzdur. Ne diyordu ‘’Yalnızlıktan  ve  ilgisizlikten sıkıldım’’ evet  aynen  bunu  söylüyordu  hem de 19  yaşında.

Bu  meyanda hepimize  düşen  bir  görevdir,  kardeşlerimizin  dünyasını  iyi  algılamak gerekiyor. Onların  hayata bakışıyla  paralel,  geliştirici  ufukların açılması için  elimizden geleni yapmalıyız. Aksi  durumda  ‘’Sosyalleşiyorum’’ mesajı  altında  asosyal  bir  neslin yetiştiğini  çok  sonra  öğreneceğiz.

Daha da  ilginç  olan  bir  şeyi  sizlerle  paylaşmam gerektiği  kanaatindeyim;  sosyal medya  araçlarından   twitter  ya da  facebook ‘dan birine sahibizdir. Küçük  yaştaki kardeşlerimiz de  aynı şekilde. Ancak ilginç olan tarafı  çok küçük yaşlarda  müthiş  bir arkadaş  kitlesine  hakim olmaları  veya  kendi aralarında  birbirlerine  ‘’durumumu beğenir misin’’ ,  ‘’yorum yapar mısın’’  , ‘’ yorum yaparsan paylaşım yapacağın ilk üç iletiyi beğeneceğim’’ ,  ‘’duvarıma güzel birşeyler yazarsan duvarındayım’’ gibi  şeylerin hiç de  normal  olmadığı kanaatindeyim. Bence bu tablonun  ciddi  psikolojik analizlerinin yapılması  gerekiyor. Düşünsenize  çocuklar  kişiliklerini  ispat etmek için  -kendilerini önemli  göstermek için-  böyle bir  reflekse bürünüyor. Diğer taraftan  takipçilerinin  fazla  olması  gerektiği, resim paylaşma çılgınlıkları,  seviyesiz  üsluplarını  söylemiyorum bile.

Bu sebeple, bu  tablonun vahametini  sizlerle  paylaşma gereği  hissettim. Gelin  ortak  değerlerimizin  daha da yok olmasına  izin vermeden,  ‘’yarınların teminatçısı gençlerdir’’ düşüncesine biraz daha  vicdan  muhasebesiyle yaklaşarak bu dertlerle  dertlenelim. Müreffeh  yarınlara   ulaşmak  için  kendimize, kardeşlerimize ve değerlerimize sahip olalım. Aksi  durumda gençlik topyekun olarak ‘’popülist’’ ve  ‘’popçu’’ bir  nesil  olarak  yitişecek, yetişiyor.

 ‘’Hedefiniz 1 yıl içinse prinç ekin, 10 yıl içinse ağaç dikin, 50 yıl içinse insanları eğitin.’’

Sevgiler,

Bekir YILDIRIM
17.12.2011

19 Ekim 2011 Çarşamba

İç Sesleniş - 19 Ekim 2011



Kelimeler dahi mana ifade etmez oldu. Kutsi saydığımız bir çok şey artık dilimize pelesenk hale geldi. Yıllar yılı oldu var olan bir problemi çözemedik, çözemiyoruz.

 Geçmişe doğru gidiyorum süreç hep aynı değişen sadece ismler ve yüzler. Ne anlıyoruz bundan? Bu sorundan ders çıkartabilecek kadar bir tarihimiz mi olmadı? yoksa hep birbirimizi mi kandırıyoruz, oyalıyoruz.

Sonuç olarak Diyarbakır'da, Tokat'da, Adana'da, Manisa'da, İzmir'de yada Ağrı'da ana-baba ocaklarında feryatlar göklere ulaşsın, babalar göz yaşlarını içlerine akıtsın herkes kendi öz dilinde oğlum, evladım desin bir ömür içlerinde acıyı hissetsinler bizlerde biraz sövelim, azıcık üzülelim sonrada 30 yıldır olduğu gibi sadece anlık tepkilerimizle kalalım.

Dile kolay değil mi arkadaşlar ben 23 yaşındayım ve yaşımdan büyük çözüm üretilememiş bir sorun duruyor karşımda ve içim gerçekten acıyor. Düşünüyorum da bugüne kadar siyasi hayatlarını riske edip, belli odakların tepkisini,hışımını göze alan , irade beyan eden ve dik duran gayretli bir kaç insan çıkmış olsa bu sorun çözülemez miydi? nesyse ...

Şimdi öyle yalancıkdan değil samimi olarak ilk önce biz sonrada STKlar, medya, üniversiteler, aydınlar taşın altına elini koymalı iradelerini beyan etmelidir. Ve son noktada da ''samimi olarak'' Başta BDP ve AK parti sonrada CHP ve MHP tüm siyasi ihtiraslarını bırakıp çözüm için, ''çok sevdikleri'' ülkeleri, halkarı için irade beyan etmelidir. Cennet dediğimiz bu topraklarda artık bir tek vatandaşımız bile can vermesin...

El hasılı ateş düştüğü yeri yakıyor şehitlerimize allahtan rahmet diliyor ülkemizin başı sağolsun diyorum.


Bekir YILDIRIM

1 Nisan 2011 Cuma

Uluslar arası Gençlik Şurası 2011 ‘’Genç Bakanlar’’


Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...


Uluslar arası Gençlik Şurası 2011 ‘’Genç Bakanlar’’ konsepti ile İBB Gençlik Meclisi güzel bir organizasyona imza attı. Dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden üç bin küsur gencin başvurduğu organizasyona otuz yaş altı 550 kişi katılabildi. Dört gün süren etkinlik boyunca katılımcılar Türkiye Cumhuriyetinin temsili birer millet vekili olarak ülke sorunlarına çözüm getirmek, vizyon belirlemek üzere bağlı oldukları bakanlıklarda bakanlığa ilişkin konular üzerinde çeşitli istişarelerde bulundu.

Öncelikle, Türkiye’nin 2023 vizyonu ile alakalı parlamentoyu da temsilen 550 genç bir aradaydık. 2023 Türkiye’sinin temsili bakanlıklarını oluşturduk. Bakanlıklara bağlı genel müdürlükleri de oluşturarak dört gün süresince Türkiye’nin genç bakanları, millet vekilleri ve genç genel müdürleri olduk.

Her bakanlık bağlı kuruluşlarıyla 2023’ü vizyon belirleyerek güçlü, dinamik, başat bir Türkiye hayalinin gerçekleşmesine katkı sunacak öngörülerde bulundu.

Sadece yarının entelektüelleri veya liderleri olarak değil bugünün de çözüm ortakları olarak farklı fikirleri ortaya koyup ortak bir akıl oluşturma gayretini gösterdik.

Türkiye’nin temel değerlerlerini tartıştık. Eksik gördüğümüz taraflara çözümler getirerek eleştirdik ve kararlar aldık. Gençlerin de bu ülke için bir değer olduğunu örnekledik. Güzel, bilinçli gençliğin yetişmesine öncü olacak çıkarımları ortaya koyduk. Çeşitli bir çok konuda - terör, kadın hakları, çocuk istismarı, özgürlük, eğitim vs. - workshop çalışmaları yaparak çözümün parçaları olamaya çalıştık.

En güzeli de çok uç fikirleri olan bireylerin bile özgürce düşüncelerini paylaşabildiği bir ortamı soluduk. Empati ile, anlayış ile her şeyin bir çözümü olduğunu bulmaya çalıştık.

Mesela, şahsım olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcı Cemil Çiçek’i temsilen Genç Bakanımız Talha ÖZGÜR ’ün moderatörlüğünde Başkanlık Sisteminin artılarını ve eksilerini, Kıbrıs meselesini, TODAİE ‘nin yapısını, Seçim barajı gibi konulara her yönüyle yaklaşarak bir rapor oluşturduk.

Ayıca temsili bakanlıklarımıza mevcut bazı bakanlarımız ve müsteşarlarımız katılım sağlayarak karşılıklı fikir alış verişinde bulunduk . Bu açıdan ‘’Genç Bakanlar’’ organizasyonuna mevcut bakanlıkların yaklaşımlarını da görmüş olduk.

Her yönüyle biz gençler için büyük deneyim ve fırsat olan ‘’Uluslar arası Gençlik Şurası 2011’’ organizasyonu, ümit ediyorum ki güzel sonuçlara vesile olacaktır. Belki de şuan için en güzel sonucu farklı bir çok kişiyle tanışmış olmamızdır.

Hayat amacı olan,hedefleri belli, vizyoner , kendini geliştiren donanımlı bir çok kişi ile dostluk kurmanın paha biçilemez duygusunu bizlere yaşatan İstanbul Büyükşehir Belediyesine, İBB Gençlik Meclisine, değerli başkanları Muzaffer Demir’e, organizasyon komite başkanı Cumhur İlter’e ve emeği geçen herkese büyük teşekkürler.



Sevgiler,



Bekir YILDIRIM
http://twitter.com/#!/bkryldrm

31 Mart 2011 Perşembe

Gençlik Bağlamında Adana Siyasetinin Sorunları ve Çözüm önerileri

Adana’nın genel görünümüne, toplumsal yapısına, ekonomisine, kurumlar arası  iletişimine, bir  ve bütün  olma  ruhuna  baktığımızda açıkça söylersek her alanda müthiş  bir  çarpıklığın  olduğunu görürüz. Bunun yanında Adana’nın önder insan dediğimiz  topluma  yön verebilecek , vizyon belirleyebilecek  lider  ruhlu bireylerinin de pek fazla olmadığını söylemiş olursak  yanılmış olduğumuz  söylenemez.
Bu sebeplerle, böyle bir tabloyu tahayyül ettiğimizde Adana’da yetişen neslin nasıl yetiştiği hakkında bir fikri  olan var mı?
Adana’nın sorunlu olan toplumsal  dinamikleriyle, gerileyen ekonomisiyle, kurumlar arası iletişimsizliğiyle memleketine hizmet etmek isteyen gençliğinin hayal  dünyasında nasıl bir yıkıntı  olduğunu tahmin eden var mı?
Ya da  üniversiteyi  kazanıp da başka şehirlere okumaya giden öğrencilerin  memleketlerinin  başkalarının gözünden her defasında kötü olarak  lanse  edildiğini  görmesi  acaba  öğrencilerin memleketlerine aidiyetlerini ne ölçüde  etkiler?  veya Gelecek planlarını öğrenciler, hangi ölçüde Adana ile paralel kılar?
Bugün  şirketlere, STK’lara ve  yeni yeni siyasetin belli odaklarına  baktığımızda gençlere verilen önem her geçen gün artarak devam ediyor. Mesela, millet vekili olabilme yaşı 25’e indirildi. Eminim önümüzdeki süreçte 18 yaşına kadar indirilecektir.
Bu vesileyle Adana karar vericilerinin bir an önce geçmiş alışkanlıklarından vazgeçerek gençler için yeni kanallar açması gerekmektedir. Özellikle Adana gençliğinin vizyoner yetişmesi için karar vericilerin vazife şuuruna sahip olmaları gerekmektedir.
Sorunlu gençlik yapısından, kurumlar arası iletişimsizliğe kadar bir çok alanda kaynaştırma, düzeltme yoluna ivedilikle gidilmelidir. Umutsuz vaka haline gelen Adana ekonomisinin işler hale getirilmesi için ciddi gayret gösterilmelidir.Çünkü Türkiye’nin en büyük şehirlerinden biri olan Adana’ya işsizlik sıralamasında birincilik hiçbir şekilde yakışmamaktadır.Özellikle de her yıl 800.000 kişinin iş yaşamına katıldığını düşündüğümüzde Adanalılar için hiç özgüvenli bir tablo ortaya çıkmamaktadır.
Bu mahiyet de 12 Haziran seçimleri için aday adayı listelerine  göz gezdirdiğimde kendime sadece bir soru sordum: ‘’Acaba gençliğe önem verecek, gençliğin sorunlarıyla kim dertlenebilecek, kimler Adana gençliğinin nabzını tutarak belli hedeflere ulaşmasına yardımcı olabilecek ‘’ diye düşündüğümde bir isim ciddi olarak gözüme ilişti: Sunay KARAMIK.
Evet, Sunay KARAMIK’ın şahsım olarak Adana için bir şans olduğunu düşünüyorum.Çünkü yukarıda belirttiğim durumları kolaylıkla içselleştirmiş ve gençliği de  kendine yol arkadaşı yapmış biri olan Sn.KARAMIK, Adana’nın müthiş çarpıklığına meclis çatısı altında bir umut olacağını düşünüyorum.
Türkiye’nin hemen hemen her üniversitesini gezmiş  öğrencilerle, toplumun genciyle içli dışlı olmuş, vermiş olduğu seminer ve eğitimlerle gençliğe model olmuş Sn.KARAMIK’ın belki de en önemli özelliği gençler gibi bakabilmesi, onların gözünden analiz yapabilmesidir.
Lider-Girişimci ruhu olan, yönetim danışmanlığı yapan, kariyer koçu Sn.Sunay KARAMIK’ı AK Partinin önemle düşünmesi gerekmektedir. Ayrıca KARAMIK gençlerin yanında kadın çalışmalarında da ciddi projelerin hayata geçirilmesinde öncü olmuştur.
Bu bağlamda Adana’da olumlu gelişmelerin yaşanmasını umut ediyor 12 Haziran genel seçimlerinin bu olumsuz tabloyu ortadan kaldıracak yeni vizyonerleri ortaya çıkarmasını ümit ediyorum.

Sevgiler,

Bekir YILDIRIM
http://twitter.com/#!/bkryldrm

6 Ocak 2011 Perşembe

İş Dünyası Perspektifinde Ticaretin Değişen Yapısı ve Türkiye Örneği

1980‘li yıllardan  itibaren  ülkeler arası  etkileşimin  artmasıyla  tüm dünyada  yavaş  yavaş  sınırlar  cazibesini  yitirmiştir. Zaten  o  yıllar  ve  sonrasında  ülkeler  birbirlerine  entegre olabilme  yarışı  içine  girmişti. Hızlı  etkileşim  ve  iletişim  beraberinde  teknolojinin ve  yeniliğin  gelişmesine  bir  anlamda  imkan oluşturmuştu.

Teknolojik  ilerlemeler, gelişmeler  ve  yenilikler  20.yy için  ticaretin  ve  sermayenin  alt  yapısını  oluşturmuş  olsa da daha  sonraki süreçte  özelliklede 21.yy başlangıcıyla  rekabetin  önemli  unsuru haline  gelmiştir.

Özellikle  2000 ‘li yıllara  kadar gelişmiş  ülkelere  baktığımızda  emek-yoğun  üretim  süreçlerini  ellerinde tuttuklarını  ve  bunu da  rekabet  unsuru olarak lanse  ettiklerini görmekteydik.

Dünyada  sınırların kalkmasıyla, teknolojik  ilerlemenin  hızlanmasıyla  gelişmiş  ülkeler, emek-yoğun üretim  süreçlerini  yavaş  yavaş  gelişmekte  olan  ülkelere  devrederek  daha  çok  fason  üretimi  tercih edip teknoloji-yoğun  süreçlere  kaymışlardır.

Bu  nedenle, gelişmiş  ülkeler  AR-GE  çalışmalarına  ciddi  yatırımlar  yaparak  şimdilerde  olduğu  gibi  gelecekte de rekabetçi  avantajları  ellerinde  tutmaya  devam  edeceklerdir.

Bugün  Hindistan, Çin, Brezilya  gibi  ülkeler AR-GE  ve  teknolojik  yeniliklerle  mevcut üretim  tekniklerini  değiştirmeye  çalışmaktadırlar.

Bu  noktada  Türkiye ‘nin  2023  yılında  dünyanın ilk  on  ekonomisinden  biri  olma  vizyonunu  düşünürken  AR-GE  yatırımları  ya da  teknolojik  ilerleme  ve  yenilikler  noktasında  ki  çalışmalarına  hassasiyet  göstererek  bakmamız  gerekmektedir.

Mesela, mobil  iletişim  ağlarının  alt  yapısında  Avrupa ve Asya nın lideri  konumuna  yükselmişse  diğer  teknoloji  yoğun  çalışmalarda da  aynı  konuma  ivedilikle  gelmelidir.

Bu  nedenle  teknolojik  ilerleme  ve  yatırımlar  ülke  ekonomisinin  geleceği  noktasında  belirleyici  olacaktır.

Her  ne kadar  Türkiye’nin dünya  ticaretindeki  payı  üretim  kapasitesiyle  birlikte  artmış  olsa da  katma  değeri  düşük  olan  emek-yoğun üretim  gerçekleştirildiği  için  ekonomide  gelir dağılımı  gibi  diğer  parametrelerde  olumlu  anlamda  ciddi  bir  değişiklik  olmamıştır. Bu nedenle, Türkiye  yerli  katma  değeri  yüksek  üretim  düzeyine  geçmelidir.

Aksi  durumda; Gelişmiş  ülkelerin  Türkiye  için  belirlemiş  olduğu  bir  rol  mü  var ?  ya da  Türkiye  ismini  sadece  emek-yoğun alan da  mı duyuracaktır ?  gibi  soruları  sormamız  gerekecektir.

Unutmayalım ki,  ekonomik  dengeler, sanayi,teknolojik yatırımlar  birbirlerini  destekleyen  unsurlardır.

Bu  nedenle;  teknoloji-yoğun çalışmalarla,  yerli  katma  değeri  yüksek  ürünlerle  ekonominin  hassas  dengelerini  oluşturmalı  ve  böylece  gelecek  projeksiyonuna da  güçlü bir şekilde yansıtmalıyız.



Sevgiyle,

Bekir  YILDIRIM
     05.01.11