11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ruh Cephesinde Bir Yıldız Olmak

Tarih  lider  diye  tanımladığımız  toplumlara  mal  olmuş  bir  çoklarını  içinde   yaşatmıştır. Toplumların  kaderlerine  yön  veren  cemiyeti  etkisiyle  kuşatan  milletlerin  etkileşimlerinde  olumlu – olumsuz  iletişime  sahip  olan ulvi  ve  ahmak  diyeceğimiz  çok  insanı  bizlere  tanıttırmış  ve  örneklemiştir. İnsanlık veya  daha  özelde  toplumlar  hafızalara  kazınan muhtelif  insanları  ya  hayır ile , dua ile, ulviliği  ile  anmış    ya da   şer ile, beddua ile, acizliği  ile  bizlere  taşımıştır.

Hiç  şüphesiz  zaman  pek  harika  bir  şekilde  insanlığın  kaderine  etki  yapanları  adilce  huzurumuza  çıkartmıştır. Ancak  bu  minvalde  asıl  olan  insanlığın  vicdanına  nufuz  eden  milletlerin  kalbine  dokunan  evvel ve ahir  tüm  zamanların  ruhuna  ulaşan  bir  şahsiyet  olmak  en  muteber  derecedir  desek  yeridir.

Bu  yüce  insanları  ‘’ruh  cephesinin  maden  işçileri’’  olarak  tanımlayan  Nurettin Topçu; yine  bu  şahsiyetlerin  özelliklerinide  ‘’yaşama  zevkini bırakmış, yaşatma  zevkine  gönül  vermiş, nümayişsiz çalışan,  sabırlı  ve  azimli’’ olarak  belirtmiş  amaçlarının  da  ‘’insan  yetiştirmek’’  olduğunu söylemiştir.

Zaten hiçbir  şekilde  iktidar  ve  saadet  peşinde  olmamış  bu  fatihler  davalarına  da  hamiyet  demişlerdir.
Hamiyet  sahibi  bu  insanlar  yaşadıkları  toplumda  bir  insanı  diğer  bir  insana  üstün  kılacak  bir  yol  takip  etmemiştir. Vizyonları  tüm  insanlık  olan  bu  şahsiyetler,  yaşamanın  muhtevasını  derinden  yaşamışlar,  farklılıkları  bir  engel  değil  yaşamanın  doğal  ve  zenginleştirici  vasfı  olarak  kabul  etmiş  ve  görmüşlerdir. Toplumda  var  olmanın  temeli  olan  asgari  müşterekleri  belirleyerek  insan  hayatının  değerini  dahi  tartışma  konusu  yapmamışlardır.

Buna  mukabil  gayeleri  sadece  iktidar  saadet  arzusu  içinde  olanlar  insanlıktan  büyüklük  çalmakla  yetinmişlerdir. İnsanlığa, topluma  hizmetten  ziyade  onlardan almayı,  kendine  hizmeti  üstün  tutmuşlardır. Bu  dar  görüşlüler,  şekilde  büyük olmuş  muhtevada  alçak  kalmışlar; yapıcı  olmaktansa  yıkamayı -  tahribi  üstün  tutmuşlardır.

Mesela  kalabalıkların  alkışlarına  kanıp  değil  gönül  insanı  olmak ,  içinde  yaşadıkları  toplumu  yaşanmaz  kılan, bulundukları  coğrafyayı  kana  bulayan  ve  tüm  insanlığa  sirayet  eden  muhtelif  zehirleri  enjekte  ederek  canavarlaşan – kendini insan  zanneden – Leninler, Stalinler, Adolf Hitler  olmuşlar. Ya da  halkına  zulmeden diktatoryal anlayış  içinde  olan  Mussoliniler, Kaddafiler, Beşşarlar  oluvermişlerdir.

Diğer  tarafta  da  yaşama  gayelerinin  ilk  ve  esaslı  işi  ‘insan  yetiştirmek’ olan,  insanlığın  ve  toplumların  kurtuluşu  için  kendini  vakfetmiş  büyükleri  görürüz.

İşte  bu  noktada  belkide  herşeyden  önce  ruh  dünyamızın  menşei, menbaı, mastarı  olan  efendimizi,  peygamberimizi  anarız. Hz. Muhammed (Sav) ‘ in  onbeş  asır  önce  yakmış  olduğu  insanlık  meşalesi  bugün hala  tüm  insanlığın  kalbini  aydınlatıyorsa  onun  cihan şumul değerlerinin  tüm  insanlığı  birleştirerek  kuşatan  deruni  davasından  gelmesindendir.Yani  bu  yüce  şahsiyet  beşerin  kurtuluşunda  kendini  eritmiş  ve  vakfetmiştir. Yıldızdan  ziyade  yıldızların  kaynağı  ve  yol  göstericisi  olmuştur.

‘’Hakkın  çiğnendiği  yerde  Allah’ın  çekilmiş  kılıncı  olan ‘’ sahabilerin  döneminde  Hz. Ömer’in kendi  atının  üzerine  bir  kölenin  binmesine  müsaade  edip,  atının  yularını  tutarak  Kudüs’e  girişini  gördüğümüzde  onun  modern  dönemlere  emsal  olacak  mesajını  okuruz. Dolayısıyla  Hitlerin yaptıklarını  düşündüğümüzde  Hz. Ömer’in derinliğini  pekala  anlayabiliriz.

Büyük  Sultan Alparslan’a da  uzandığımızda  onda  1071 ‘de  bir  milletinin  dirilişini  ve  şahlanışını  yaşar  milletini  bedenine  giren  ‘Anadolu  Ruhu’ oluveririz. Hiç şüphesiz  Sultan Alparslan’da  milliyet  davasında  bir  yıldız  ve  fatih  olmuştur.
Yine,  Yunan  medeniyetinde  Sokrat, Hind yarımadası’nda  Gandhi,  Amerika  kıtasında King, İran’da  Ali Şeriati  kendi  toplumlarını  derin  uykudan  uyandırmak  için  mücadele  etmişler  bedelide  şehit  olarak  ödemişlerdir. Ancak  hepsi de  ruh  dünyalarında  birer  fatih  olmuşlardır.

Nitekim  bu  konuda  örnekler  çoğaltabiliriz  ancak  bu  eşsiz  şahsiyetler  için  mürekkepler  dayanmaz,  sayfalar  yetmez.

Şayet  yazabilseydim  Kılınçaslan’ları, Selahattin Eyyubi’leri, Devleti Ebed Müddet’in faziletini,  Edebali’leri, milletin  sadası  Mehmet  Akif’i, gençlerin  hocası Ali Fuat Başgil’i, Cemil Meriç’i, Said Nursi’yi,  Kurtuluş Savaşı  ve  Çanakkale  şehitlerini, İstiklal  savaşı  fatihlerini, demokrasi  şehitlerini  ve  yazamadığım  nicelerini  yazmam  gerekirdi.

Bu  sebep  ile  herkesin  ruhunda  başka başka  olan  bu  büyük  insanlara  bir  kez  daha  en  içten  teşekkürlerimizi  göndermeliyiz  ve  gönderiyoruz. 

Bu  vecd  ile  insanlığa  mal  olmuş  ruh  cephesinde   birer  yıldız  olmak  adına  ‘kafa  ve  yürek  patlatırcasına’  gayret  etmek  gerekecektir. Aksi  durumda  etkisiz  eleman   gibi  oluruz  ki  bu da;  bu  coğrafyalarda  yaşayan  dimağlara  yakışmayacaktır.


Sevgiyle,
Bekir  YILDIRIM

4 yorum: