30 Eylül 2012 Pazar

AK Parti ve Büyük Kongresi



Kongre Öncesi ve Süreci

Bir  yıldır  Ak Parti  büyük kongre  için  çalışmalarını yürütüyordu. Özelliklede  son  bir  ayda  Başbakan Erdoğan  ve  Ak Parti’li büyükler,  kurmaylar  büyük  kongrenin  son  rütuşlarını yaptılar. Hatta  Erdoğan  Birleşmiş Milletler  toplantısına  katılımını  iptal  ederek  kongrenin  önemine  ve  büyüklüğüne  olan  vurgusunu  gösterdi.  Hemen  şunu  söylemeliyim ki günler  öncesinden  oluşturulan  hava  ve  beklenti  çok  yüksek  perdelerdendi ancak  bu  tam  anlamıyla  geçekleşti  diyemeyiz. Ama önemli  mesajların   verildiğini   
de  ifade  etmeliyiz.  

İlk  önce  Ak Parti’yi  kongre  hazırlıklarının  başarısı  sebebiyle  tebrik  etmeliyiz. Daha  önce  hiçbir partide  görmediğimiz  muazzam profesyonel  kabiliyetleri  sebebiyle. Bakanların, millet  vekillerinin, delegelerin,yabancı devlet adamlarının, gazetecilerin  ve  gelen  misafirlerin  oturacak  yerlerinin seçimlerinden  platformun  kurgusuna, kurgu  içindeki  mesajlara  kadar, Başbakanın   misafirleri  selamlaması için  yapılan  bütün  salonu  kapsayan  kırmızı  selamlama ve yürüyüş  platformuna  kadar Ak Parti’yi  tebrik  etmeliyiz. Bu  yönleriyle  iktidar  partisine  yakışacak  bir  yaklaşım  içindeydiler.

Dolayısıyla  klişe  bir  kongreden  ziyade  karnaval  havasında  geçtiğini  tahmin  ediyorum.

Diğer  bir  nokta  yabancı  devlet  adamlarının  ve misafirlerinin  kongrede  hazır  bulunmaları  çok  anlamlıydı. Normalde  ABD kongrelerinde  gördüğümüz  bu  uygulamaları  Ak Partinin de  uygulaması  Türkiye  ve  çevresi  için  ve  hatta  dünyaya olan  mesajı  için  kayda  değerdi. Çünkü  gelen  yabancı  misafirlerin  Türkiye de  bayram  havasında  bir  kongre  izlemeleri  Ak  Partinin  dinamiğini, heyecanını, coşkusunu ve  bölge  ile  ilgili  verilecek  mesajları  bizatihi  dinlemeleri  yabancı  devlet  adamlarının  kendi  gelecek  planlarını revize  etmede  önemli  olduğu  kanısındayım.

Yine kongrenin  başka  bir  önemi  partiye  yeni  katılımların olmasıyla  gerçekleşen  yeni  bir  yapının - ‘’hücre  yenilenmesi’’ – yanında  bütün  liberal, merkez, sağ  partileri  bir  vucut  içinde  eritmesidir. Dolayısıyla  mevcutların  daha  içlere  kanalize edilmesi  yenilerle de  alanın  genişletilmesi  Ak Partinin  kurumsallaşmasının  bir  sonucudur. Nitekim üç  yıl  üst  üste  görev  yapmışların  belediye  seçimlerinde  aday  gösterilecekleri  yönündeki  haberler  de  bunun  bir  göstergesidir.

Ak Partinin  kurumsallaşmasının  ve  uzun  yıllar  daha  Türkiye  siyasetinde  yer  alacağının diğer bir  kanıtı da  yeni  katılanlarla  beraber  gelecek  yıllarda  Türkiye de merkez-sağ da  ciddi diyeceğimiz, toplumda  taban  teşkil  edecek  önemli  bir  liderin  kalmamış  olmasıdır.Tayyip  Erdoğan  önemli  bir  hamleyle  bu  sorunu  engellemiştir. Dolayısıyla  Ak  Partinin  süreci  başarılı  bir  şekilde  yönettiğini  söyleyebiliriz.

Gelelim  Kongreye

Başbakan  konuşmasına  Sezai Karakoç’un ‘Sürgün ülkeden Başkentler Başkentine’’ şiiri  ile  başladı:  ‘’Ey sevgili, en sevgili’’ dedi sonra da  ‘’ yenilgi,yenilgi  büyüyen  bir  zafer  vardır, Sırların sırrına  ermek  için  sende  anahtar  vardır’’  diyerek  anlamlı  bir  giriş  yaptı.

Osmanlı  bakiyesinde  oluşan  bütün  devletlere  selamlarını ve  muhabbetlerini  iletti.

Yalnızca  Avrupa  devletlerine, okyanus ötesine  ve  Tahran’a  selamlarını  göndermedi!!!

Başbakan  bu  milletin  mayasını  yoğurmuş  her biri  bir  çınar  olan ‘’ruh  cephesinde maden işçisi ‘’  olmuş  büyüklerimize  atıflar  yaptı.

Arif Nihat’tan, Necip Fazıl’dan, Mehmet Akif’ten, Sezai Karakoç’tan, Aşık Veysel’den  şiirler okudu.

Gittiği  yolun  Adnan Menderes’in, Turgut Özal’ın, Necmettin Erbakan’ın  yolu  olduğunun  altını  çizdi.

Sultan  Alparslan’dan, Şeyh Edebalı’dan anekdotlar sundu.

‘’İnsanlığa bir  anıt  gibi  yükselen  Kudüs’ü hasretle anıyorum’’ dedi.

Sevgiler sevgilisini andı. Ona  söylenen  çirkin  sözleri  kınadı. İfade özgürlüğü kisvesi  altından  yapılan  hakaretlerin  insanlık suçu  olduğunu  söyledi.

Gençlere  seslendi, ilgisini ve önemini  vurgulayarak   1071 den 2071 e  olan  vizyonun  derinliğini  gösterdi  ve  emaneti gençlerin  alacağını ifade  etti.

İsrail  ile  olan ilişkilerin  sınırını  yeniden  kırmızı  hatlarla  belirtti.

Terör  sorununda  çözüm  için  kürt  halkının seslerinin  daha  güçlü  yükseltmelerini  istedi.

Türkiye’nin gelişmişliğini  mevcut  haliyle  rakamlar ile ifade etti.

Sonuç  olarak  vedasını, helalleşmesini yaptı. ‘’Üç  yıl  sonra  partim  bana  ne  görev  verirse  onu yapacağım’’ diyerek  konuşmasını  tamamladı.

Ancak  toplumda  herkes  Başbakan’dan  daha  farklı  bir  konuşma  bekliyordu. Aslında  genel  olarak  bir  çok  şeyi  ifade  etmiş  olsa da  beklenti  çok  yüksek  tutulduğundan  sanki ‘’dağ fare doğurdu’’ gibi  oldu.

Kongre  sonrası  ve  Gelecek

Bu  başlık  altında  sadece  üç  konuya  değineceğim:  İlk olarak,  maneviyat ve ahlaki temel ikincisi, demokratikleşme ve özgürlükler  ve  son  olarak da sistem.

Başbakan Erdoğan  geçmişe  vurgu  yaptı. Atalarımızın  azametinden, bakışından, anlayışından bahsetti. ‘’Kökü geçmişte olan  bir  atiyiz’’, ‘’biz büyük  bir  çınarın  parçasıyız’’ diyerek tarihten  günümüze  uzanan bir  medeniyet  anlayışından bahsetti. Ak Partinin  yürüdüğü  yolun  insanlık  yolu  olduğunu  ifade  etti. Dolayısıyla  felsefik, ahlaki  ve  manevi alt yapının  ve  bakışın  bu yönde olduğunu  gösterdi.

Demokratikleşme ve  özgürlükler  çerçevesinde  daha  güçlü  adımların  atılacağının sinyalleri verildi. Terör  sorunu  ile  kürt  sorunun ayrı  tutulması  gerektiğini  kürt  halkının sesinin  daha gür  çıkmasını  ifade  etti. Aslında  çözümün  artık  halk  ile  bütünleşerek  gerçekleşeceğini, kürt  halkının  kendi  devşirmelerini, aydınlarını  çıkarmaları  gerektiğini  ifade etti.

Son  olarak  mevcut  parlementer sistemin  değişeceğini  ve  bu  yönde  çalışmaların  olacağı  kanısındayım. Zaten Başbakan’ın ‘’partili Cumhurbaşkanı’’ çıkışı bunun  bir  göstergesiydi. Dolayısıyla  cumhurbaşkanlığı seçimi  çok  önem  arz ediyor. Bu  seçimde  halka  gidileceğinden mevcut  sistem ile  seçim  arasında  bir  paradoks oluşturuyor. Cumhurbaşkanı adayı  seçilmek  için  oy  isterken  halka  ne  vaat edecek?    Demek ki  vaat  ettiklerini  yapabilmek  adına  cumhurbaşkanı adayları  bir  yürütme  erkine  sahip  olacak. Bu sebep ile  mevcut  sistemdeki cumhurbaşkanlığının rejim içindeki sembol özelliği  kalkacak  ve  icracı yöne  evrilecektir. Dolayısıyla Anayasa’nın kesin olarak değişmesi  gerekecek  ki  sistem  kendini  yeniden  tanımlasın. Diğer bir nokta  ve  haklı  olunan taraf  cumhurbaşkanını halkın  seçmesiyle %50  üzeri  oy  almış  bir adayın  %25-30-45 oy almış bir  partiden  daha  meşru  ve  temsiliyet içinde  olduğunu  göstermektedir. Bu minvalde  Türkiye  en  iyi  ihtimalle  yarı  başkanlık sistemine  kendiliğinden  evrileceğidir. Yumuşak  bir  geçiş  gerçekleşecektir.

Sonuç  olarak  Ak  partiyi  kongresinden  dolayı  kutluyorum. İnşallah ülkemiz  lehine  pozitif  gelişmelere  aracı olur. Ayrıca  kronik  hale  gelmiş  sorunlarımıza  daha  çözümcü  anlayış  ile  Türkiye’yi  kucaklamaya  gayret  gösterir. Nitekim  kazanan Türkiye  olur. Kazanan  bizler  oluruz.



Sevgiler,
Bekir YILDIRIM

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ruh Cephesinde Bir Yıldız Olmak

Tarih  lider  diye  tanımladığımız  toplumlara  mal  olmuş  bir  çoklarını  içinde   yaşatmıştır. Toplumların  kaderlerine  yön  veren  cemiyeti  etkisiyle  kuşatan  milletlerin  etkileşimlerinde  olumlu – olumsuz  iletişime  sahip  olan ulvi  ve  ahmak  diyeceğimiz  çok  insanı  bizlere  tanıttırmış  ve  örneklemiştir. İnsanlık veya  daha  özelde  toplumlar  hafızalara  kazınan muhtelif  insanları  ya  hayır ile , dua ile, ulviliği  ile  anmış    ya da   şer ile, beddua ile, acizliği  ile  bizlere  taşımıştır.

Hiç  şüphesiz  zaman  pek  harika  bir  şekilde  insanlığın  kaderine  etki  yapanları  adilce  huzurumuza  çıkartmıştır. Ancak  bu  minvalde  asıl  olan  insanlığın  vicdanına  nufuz  eden  milletlerin  kalbine  dokunan  evvel ve ahir  tüm  zamanların  ruhuna  ulaşan  bir  şahsiyet  olmak  en  muteber  derecedir  desek  yeridir.

Bu  yüce  insanları  ‘’ruh  cephesinin  maden  işçileri’’  olarak  tanımlayan  Nurettin Topçu; yine  bu  şahsiyetlerin  özelliklerinide  ‘’yaşama  zevkini bırakmış, yaşatma  zevkine  gönül  vermiş, nümayişsiz çalışan,  sabırlı  ve  azimli’’ olarak  belirtmiş  amaçlarının  da  ‘’insan  yetiştirmek’’  olduğunu söylemiştir.

Zaten hiçbir  şekilde  iktidar  ve  saadet  peşinde  olmamış  bu  fatihler  davalarına  da  hamiyet  demişlerdir.
Hamiyet  sahibi  bu  insanlar  yaşadıkları  toplumda  bir  insanı  diğer  bir  insana  üstün  kılacak  bir  yol  takip  etmemiştir. Vizyonları  tüm  insanlık  olan  bu  şahsiyetler,  yaşamanın  muhtevasını  derinden  yaşamışlar,  farklılıkları  bir  engel  değil  yaşamanın  doğal  ve  zenginleştirici  vasfı  olarak  kabul  etmiş  ve  görmüşlerdir. Toplumda  var  olmanın  temeli  olan  asgari  müşterekleri  belirleyerek  insan  hayatının  değerini  dahi  tartışma  konusu  yapmamışlardır.

Buna  mukabil  gayeleri  sadece  iktidar  saadet  arzusu  içinde  olanlar  insanlıktan  büyüklük  çalmakla  yetinmişlerdir. İnsanlığa, topluma  hizmetten  ziyade  onlardan almayı,  kendine  hizmeti  üstün  tutmuşlardır. Bu  dar  görüşlüler,  şekilde  büyük olmuş  muhtevada  alçak  kalmışlar; yapıcı  olmaktansa  yıkamayı -  tahribi  üstün  tutmuşlardır.

Mesela  kalabalıkların  alkışlarına  kanıp  değil  gönül  insanı  olmak ,  içinde  yaşadıkları  toplumu  yaşanmaz  kılan, bulundukları  coğrafyayı  kana  bulayan  ve  tüm  insanlığa  sirayet  eden  muhtelif  zehirleri  enjekte  ederek  canavarlaşan – kendini insan  zanneden – Leninler, Stalinler, Adolf Hitler  olmuşlar. Ya da  halkına  zulmeden diktatoryal anlayış  içinde  olan  Mussoliniler, Kaddafiler, Beşşarlar  oluvermişlerdir.

Diğer  tarafta  da  yaşama  gayelerinin  ilk  ve  esaslı  işi  ‘insan  yetiştirmek’ olan,  insanlığın  ve  toplumların  kurtuluşu  için  kendini  vakfetmiş  büyükleri  görürüz.

İşte  bu  noktada  belkide  herşeyden  önce  ruh  dünyamızın  menşei, menbaı, mastarı  olan  efendimizi,  peygamberimizi  anarız. Hz. Muhammed (Sav) ‘ in  onbeş  asır  önce  yakmış  olduğu  insanlık  meşalesi  bugün hala  tüm  insanlığın  kalbini  aydınlatıyorsa  onun  cihan şumul değerlerinin  tüm  insanlığı  birleştirerek  kuşatan  deruni  davasından  gelmesindendir.Yani  bu  yüce  şahsiyet  beşerin  kurtuluşunda  kendini  eritmiş  ve  vakfetmiştir. Yıldızdan  ziyade  yıldızların  kaynağı  ve  yol  göstericisi  olmuştur.

‘’Hakkın  çiğnendiği  yerde  Allah’ın  çekilmiş  kılıncı  olan ‘’ sahabilerin  döneminde  Hz. Ömer’in kendi  atının  üzerine  bir  kölenin  binmesine  müsaade  edip,  atının  yularını  tutarak  Kudüs’e  girişini  gördüğümüzde  onun  modern  dönemlere  emsal  olacak  mesajını  okuruz. Dolayısıyla  Hitlerin yaptıklarını  düşündüğümüzde  Hz. Ömer’in derinliğini  pekala  anlayabiliriz.

Büyük  Sultan Alparslan’a da  uzandığımızda  onda  1071 ‘de  bir  milletinin  dirilişini  ve  şahlanışını  yaşar  milletini  bedenine  giren  ‘Anadolu  Ruhu’ oluveririz. Hiç şüphesiz  Sultan Alparslan’da  milliyet  davasında  bir  yıldız  ve  fatih  olmuştur.
Yine,  Yunan  medeniyetinde  Sokrat, Hind yarımadası’nda  Gandhi,  Amerika  kıtasında King, İran’da  Ali Şeriati  kendi  toplumlarını  derin  uykudan  uyandırmak  için  mücadele  etmişler  bedelide  şehit  olarak  ödemişlerdir. Ancak  hepsi de  ruh  dünyalarında  birer  fatih  olmuşlardır.

Nitekim  bu  konuda  örnekler  çoğaltabiliriz  ancak  bu  eşsiz  şahsiyetler  için  mürekkepler  dayanmaz,  sayfalar  yetmez.

Şayet  yazabilseydim  Kılınçaslan’ları, Selahattin Eyyubi’leri, Devleti Ebed Müddet’in faziletini,  Edebali’leri, milletin  sadası  Mehmet  Akif’i, gençlerin  hocası Ali Fuat Başgil’i, Cemil Meriç’i, Said Nursi’yi,  Kurtuluş Savaşı  ve  Çanakkale  şehitlerini, İstiklal  savaşı  fatihlerini, demokrasi  şehitlerini  ve  yazamadığım  nicelerini  yazmam  gerekirdi.

Bu  sebep  ile  herkesin  ruhunda  başka başka  olan  bu  büyük  insanlara  bir  kez  daha  en  içten  teşekkürlerimizi  göndermeliyiz  ve  gönderiyoruz. 

Bu  vecd  ile  insanlığa  mal  olmuş  ruh  cephesinde   birer  yıldız  olmak  adına  ‘kafa  ve  yürek  patlatırcasına’  gayret  etmek  gerekecektir. Aksi  durumda  etkisiz  eleman   gibi  oluruz  ki  bu da;  bu  coğrafyalarda  yaşayan  dimağlara  yakışmayacaktır.


Sevgiyle,
Bekir  YILDIRIM